"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İnsanın farklı şahsiyetleri ve ahlâkları

İhvan Yıldız
06 Haziran 2019, Perşembe 01:22
Allah (cc), insanı bütün esmasının cilvesine mazhar ve nakışlarına medar ve kâinata bir misal-i musağğar suretinde yaratmıştır.

Cismen küçük, zayıf ve aciz olmakla beraber, “cevher-i ruhunda derc edilmiş gayr-i mahdut istidâdât ve o istidâdâtta mündemiç olan gayr-i mahsur kabiliyetler ve o kabiliyetlerden neş’et eden hadsiz meyiller ve o hadsiz meyillerden hâsıl olan nihayetsiz emeller ve o nihayetsiz emellerden tevellüd eden gayr-i mütenâhî efkâr ve tasavvurât” 1 var ki bunlara sınır konmamış.

“Her mü’min derecesine ve bu dünyada kazandığı sevaplar, haseneler nisbetinde inbisat ve inkişaf eden duygularıyla zevk alır, telezzüz eder, müstefid olur.” 2

İnsanın inbisat ve inkişaf eden duyguları sayesinde “müteaddit şahsiyeti olabilir. O şahsiyetler ayrı ayrı ahlâkı gösteriyor...” 3 olabilir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’de, kendini misal göstererek, “Bu bîçare kardeşinizde üç şahsiyet var; birbirinden çok uzak, hem de pek çok uzaktırlar. 

Birincisi: Kur’ân-ı Hakîm’in hazine-i âlîsinin dellâlı cihetindeki muvakkat, sırf Kur’ân’a ait bir şahsiyetim var. 

İkinci şahsiyet: Ubudiyet vaktinde, dergâh-ı İlâhiyeye müteveccih olduğum vakit, Cenab-ı Hakk’ın ihsanıyla bir şahsiyet veriliyor. 

Üçüncüsü: Hakikî şahsiyetim. Şu şahsiyetim, dellâllık ve ubudiyet vazifelerindeki ahlâktan ve âsârdan çok uzaktır.” 4

Kur’ân-ı Hakîmin dellâlı cihetiyle, kendine muhatap olmak isteyenleri de üç kısma ayırıyor: “Ya dost olur, ya kardeş olur, ya talebe olur…” 5

Üç şahsiyetini ve kendine muhatap olmanın üç şeklini ortaya koyarken aslında bize bir sistem sunuyor. Bizler bu sistemi uygulayarak, şahsî hayatımızda, böyle olabiliriz veya böyle olmaya çalışabiliriz.

Üstadda bulunan üç şahsiyetin bazı vasıflarını sıralayacak olursak:

1. Şahsiyeti: “Risale-i Nur’un te’lifi ve tashihi ile olan büyük meşgale...” 6 tasnifi, tabı, dağıtımı, ilânatı “Meyve Risalesi’nin bir sûretini müddeiumuma vermek için ve bir-iki sûretini Ankara makamatına göndermek için yazdırmıştım.” 7 gibi meşguliyetleri…

2. Şahsiyeti: Normal ibadetlerin haricinde: Günlük; Risale-i Nur okumaları, tefekkürî okumaları (kır gezileri), akşam yatsı arası okumaları, “her zaman, hususan mağrib ve işa’ ortasında otuzüçer defa okunması çok faziletli bulunan mezkûr kelimat-ı mübareke...” 8 gecenin belli bir zamanından sonraki halleri: “Yaz ve kış âdetini hiç değiştirmez, teheccüd namazını devamlı kılar, münacaat ve evradların asla terk etmezlerdi.” 9

3. Şahsiyeti: Hakikî şahsiyeti. “Üstad hususî hayatında gayet halîm-selim ve son derece mütevazidir. Bir ferdi değil, hiçbir zerreyi incitmemek için a’zamî fedakârlıklar gösterir. Sayısız zahmet ve meşakkatlere, ıztırab ve mahrumiyetlere katlanır...” 10 İki mü’min arasındaki kırgınlıktan müteessir olur: “Sekiz gündür Nur’un iki rüknü zahirî birbirine nazlanmak ve teselli yerine hüzün vermek olan ehemmiyetsiz hâdisenin bu sırada benim kalbime verdiği azab cihetiyle, ...diye hem ruhum, hem kalbim, hem aklım feryad edip ağladılar.” 11 ve “Fâni zevahirin âlâyişine edna bir meyl ve iltifat göstermeyen ve en küçük bir menfaat ve lezzete tenezzül etmeyen; (...) iffet ve ismetin en âlî örneklerini yaşatarak sabûrane mütehammilane her nevi mahrumiyetlere göğüs...” 12 geren. Bir insana kâfi gelmeyecek kadar az yiyip az uyuyan. Her daim iktisat, kanaat ve şükür üzere hayat süren.

Üstadımızın bu şahsiyetinin bir başka yönü ise: Avam için fazilet sayılan hususlar, ehl-i kemal için kusur sayılır. Üstadımız ne kadar büyük bir makama sahip olsa da, ondan daha üstte ve büyük bir makam daima vardır. Öyle ise Üstadımızın da terakki edeceği bir hedefi makamı var demektir. Bir alt makam üste makama nispetle daima gaflet ve zulümat addedilmiştir. Bu gaflet hakikî bir gaflet değil, nispi bir gaflettir. Yani bir üste göre gaflet sayılır.

Üstadımızın “şahsiyetimin pek çok kusurları” 13 dediği hususular; aslında kusur olmayıp, nispî bir gaflettir ve bize göre fazilet olan hususlardır. Misal: Dünyaya ehemmiyet vermemesi. Verilen mevkii, makam ve teklifleri reddetmesi: “…üçyüz lira maaşla vilâyat-ı şarkıye vaiz-i umumîsi, hem meb’us, hem diyanet riyaseti dairesinde Dârü’l-Hikmet a’zâlarıyla beraber eski vazifem... o çok ehemmiyetli vazifeleri bıraktım.” 14 Hediye kabûl etmemesi. Halkın yanına fazla çıkmaması. Her geleni yanına kabul etmemesi gibi hususlardır. Bu gibi hususları, akıllı olanların çoğu tenkit etmişler; ama yanılmışlardır.

Üstadımızın bu şahsiyetlerini nazara alarak, bizlerde olması gereken şahsiyetlerimizin vasıflarından bazılarını sıralarsak:

1. Şahsiyetimiz; Kur’ân ve İman hizmetindeki şahsiyetimiz. “Ahlâk, edeb ve terbiye gibi en yüksek meziyetlere sahib olabilmek için, kuvvetli bir imana sahib olmak lâzımdır. İman hakikatları, Risale-i Nur’da gayet kuvvetli deliller ve açık misaller ile anlatıldığı için, okudukça.” 15 imanımız kuvvetleniyor “Nur Talebeleri, tek bir şeyi gaye edinmiştir: “İmanlarını kurtarmak niyetiyle Risale-i Nur’u okumak ve rıza-yı İlâhî için iman ve İslâmiyete Risale-i Nur’la hizmet etmek.” Bu gayelerinde muvaffak olmak için, her şeylerini bu hizmete hizmetkâr...” 16 yaparak, risaleleri kendi malı gibi tasavvur edip “Bu zamanda Nurlar’la hizmet-i imaniye, her tarafta ilânatla ve muhtaç olanların nazar-ı dikkatlerini celbetmek...” 17 düşüncesiyle gayret ve himmetlerimizi arttırmalıyız.

Himmet ve gayretlerimiz neticesinde Üstadımız: “Aziz, sıddık kardeşim ve hizmet-i Kur’âniyede pek ciddî bir arkadaşım.” 18 gibi ifadeleriyle bizleri taltif ediyor.

Bir Nur Talebesinin ne yapması gerektiği konusunda da: “Her şakirdin vazifesi, yalnız kendi imanını kurtarmak değil; belki başkasının imanlarını da muhafaza etmeye mükelleftir. O da hizmete ciddî devam ile olur.”19 diyerek yol gösteriyor.

2. Şahsiyetimiz. “intizamlı bir ubudiyet” 20 hayatımız olmalı. Üstadımız mükerreren “Benim hayatım intizamla geçmiştir” derdi. Hayatı, hatta her günü intizamlı idi. Çünkü “İnsan ebede namzeddir. Mahiyeti âliyedir. İntizamı da mühimdir. İntizamsız olamaz.” 21 ve “Hakikî terakki ise; insana verilen kalb, sır, ruh, akıl hattâ hayal ve sair kuvvelerin hayat-ı ebediyeye yüzlerini çevirerek, herbiri kendine lâyık hususî bir vazife-i ubudiyet ile meşgul olmak…”la 22 mümkündür.

Günlük ibadetlerimiz arasında mutlaka “Kur’ân’a ait mesaille iştigal, bir nevi manevî mütefekkirane Kur’ân okumak hükmündedir. Hem ibadet, hem ilim, hem marifet, hem tefekkür, hem kıraat-ı Kur’ân manaları Risalelerin istinsah ve mütalâaları...” 23 olmalı. “Risale-i Nur şakirdlerinin iştirak-i a’mal-i uhreviye düstur-u esasiyeleri sırrınca, herbirisinin kazandığı mikdar, her bir kardeşlerine aynı miktar defter-i a’maline geçmesi o düsturun ve rahmet-i İlâhiyenin muktezası olmak haysiyetiyle, Risale-i Nur dairesine sıdk ve ihlâs ile girenlerin kazançları pek azîm ve küllîdir. Herbiri, binler hisse alır.” 24 Bu büyük, ulvî ve küllî ubudiyeti kaçırmamak ve istifadeyi arttırmak için şahs-ı manevî havuzunda oluşan kazançlara, ortak olmayı her daim canlı tutmalıyız.

3. Şahsiyetimiz: Fıtratımıza yerleştirilmiş ve inkişaf etmeye müsait olan istidatlarımızdan müteşekkil hakikî şahsiyetimizdir.

Mütevazi olmak. Güvenilir ve emin olmak. Çözüm odaklı-yapıcı olmak. Her daim inbisat ve inkişafa açık ve hazır olmak. Gibi…

Kalb ve vicdanımızla kendimizi tarttığımızda, Risale-i Nur dairesi içinde; talebe mi, kardeş mi, dost mu olduğumuzu bilebiliriz. Fakat nefis, ins ve cinnî şeytanların hücumlarına maruz kaldığımızda, bazen talebeye yakın, bazen kardeşe, bazen de dosta yakın olduğumuz haller olabilir. Yani talebe ile dost arasında gidip gelmelerimiz olabilir. Aynı şekilde muhatap olduklarımız da benzer haller yaşayabilir. Böyle değişik durumda olmaları normaldir.

Hayatımızın ve hizmetimizin selameti adına: “Risale-i Nur’a hizmet noktasında, fevkalâde sadâkat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlâs’ta terakki ederken...” 25 muhataplarımızda karşılaştığımız davranışları sorgulamadan önce, onların bu üç şahsiyetini göz önünde bulundurmalıyız.

Dipnotlar:

 1. Sözler, 29. Söz, sf, 481, 2. Lemalar, 20. Lem’a 7. Sebep, Haşiye, sf, 160, 3. Mektubat, 26. Mektup 2. Mebhas, sf, 308, 4. Mektubat, 26. Mektup 2. Mebhas, sf, 307. 5. Mektubat, 26. Mektup 10. Mesele, sf, 329. 6. Şuâlar, 4. Şuâ, sf, 351. 7. Şuâlar, 12. Şuâ, sf, 251. 8. Lemalar, 2. Lem’a, sf, 11 9. Bayram Yüksel, Son şahitler, Necmettin Şahiner, Cilt,1; sf, 396 10. Tarihçe-i Hayat, Önsöz, sf, 17. 11. Şuâlar, 14. Şuâ, sf, 428. 12. Şuâlar, 14. Şua, sf, 484. 13. Mektubat, 26. Mektup 2. Mebhas, sf, 307 14. Şualar, 14. Şua, sf, 314. 15. Şuâlar, 14. Şuâ, sf, 470. 16. Tarihçe-i Hayat, İkinci Kısım: Barla Hayatı, sf, 147. 17. Lem’alar, 26. Lem’a 16. Rica, sf, 265. 18. Mektubat, 29. Mektup, sf, 377. 19. Kastamonu Lâhikası, sf, 154. 20. Mektubat, 29. Mektup 2. Risale, sf, 388. 21. Sözler, 29. Söz, sf, 484. 22. Sözler, 23. Söz, sf, 291. 23. Barla Lâhikası, sf, 176. 24. Kastamonu Lâhikası, sf, 65 25. Kastamonu Lâhikası, sf, 61.

Okunma Sayısı: 1751
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı