Üsküdar’daki mahallemizde, bir sitenin otoparkına bakan biri var. Okay. Biraz kaba ve gabi biri. (Şimdilerde o eski gabâveti yok.) Ama onun, kendinden çok daha sevimli ve arkadaşlık yapılabilen bir köpeği var. İri bir buldog-baksır cinsi olan Raki. Mahallenin maskotu. Hani akıllı diye tabir edilen cinsten. Bu tip köpekler iyi çocuk bakıcılığı da yaparlarmış.
Hasta olduğu vakit iğne vurularak sağlığına kavuşmuştu. Yine hastalandığı başka bir gün yoldan karşıya geçerek eczaneye varır ve eczacıya arkasını dönerek bekler.
İşte bu Raki’yle ben de arkadaşlık eder, zaman zaman parka gezmeye götürürdüm. Hatta öğretmenlik yaptığım liseye de gider gezinirdik. Okulun bahçesinden girdiğimizde beni gören öğrencilerden bazıları sıkıntı vermek için yine ‘ hocaaam!’ diyerek koştururlar, ama Raki‘yi bütün heybet ve koca ağzıyla görünce kaçışırlar. Ben de ‘gelin bakalım, yaptıklarınızın cezasını vereyim’ derdim.
Neyse günlerden bir gün Doğancılar parkı isitikametinden Üsküdar’a doğru inerken sahibiyle Raki’nin parktan çıkarak geldiklerini gördüm. Ve hemen sordum:
‘Bu öküzle niye dolaşıyorsun?‘ Okay hemen atılır:
‘O öküz değil, köpek.’ der. Cevabım hazırdır:
‘Ben de zaten ona sordum!’