Din-siyaset ilişkileri öteden beri çok tartışılan bir konu. Böyle olması da normal. Çünkü din toplumun ortak değeri ve çok hassas bir konu. Siyaset zaman ve zemine göre değişebilen farklı görüşlerin karşı karşıya geldiği bir alan. Ama dinin değişmeyen ve hayata hep istikamet veren değerleri öyle değil.
Onun için dinin siyasî polemiklere konu edilmesi ve buna çanak tutup zemin hazırlayan söylem ve eylemler son derece yanlış.
Dinin siyasete alet edilmesi bağlamındaki tartışmalar, bilhassa bu noktadan kaynaklanıyor. Bunu tetikleyen de, kendilerini “dindar” olarak niteleyen iktidar kadrolarının söylem ve uygulamaları. Ve bunların, dinî değerlerle çelişen boyutlara ulaşmış olması.
Kur’an’ın dört esasından biri olan adaletten iyice uzaklaşılması; kayırmacı ve ayrımcı söylem ve uygulamalar; dışlayıcı, ötekileştirici, kutuplaştırıcı söz, tavır ve yaklaşımlar; sınır tanımaz hale gelen güç ve rant hırsı; haram-helal hassasiyetlerinin terk edilmesi...
Ve saymakla bitmeyen birçok olumsuzluk.
Bunlara en başta ve herkesten önce dindarların itiraz edip karşı çıkması gerekiyor.
Çünkü din bu yapılanları reddediyor.
Kendilerini “dindar” olarak takdim eden siyasetçiler tarafından yapılan, ama dinin temel esas ve prensiplerine hiçbir şekilde uymayan yanlışların faturası dine çıkarılamaz.
Dolayısıyla bu yanlışlardan hareketle işi yine laikçiliğe döküp o noktadan dinî hassasiyetleri incitecek söylem ve eylemleri devreye sokmak, eskide kalmış olması gereken gerilimleri tekrar hortlatıp iktidarın ekmeğine yağ sürmekten başka bir netice vermez.
Dahası bu yanlışları gerekçe gösterip “Din insanları terbiye edebilmiş olsaydı iktidardakileri ve öncelikle de iktidarın başını terbiye ederdi” gibi provokatif söylemler kullanmak işi çok daha farklı ve sıkıntılı yerlere götürür.
Mesele dinin terbiye edebilme gücü ve etkisi değil, insanların din kaynaklı ahlâkî ve insanî kriterlere uymayı başarıp başaramaması.
Ki, bu dünyadaki hayat imtihanının en temel konusu da bu zaten. Onun için, dinin İlahî ve fıtrî prensipleri değil, bunlara riayet etmeyen insanların yanlışları sorgulanmalı.
Bu kişiler kendilerini “dindar” olarak lanse etseler de, yaptıkları dinle çelişiyorsa sonuç değişmez. Ayinesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz.