"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hürriyete hitap

Kâzım GÜLEÇYÜZ
15 Şubat 2019, Cuma
Üstadın evvelâ 2. Meşrûtiyetin ilânından üç gün sonra irad edip, bilâhare Selânik’te yapılan mitingde tekrarladığı, ardından metnini Nutuk isimli kitabında yayınladığı ve yıllar sonra da Divan-ı Harb-i Örfî eserinin sonuna koyduğu “Hürriyete hitap” nutku dikkatle okunup derinlemesine tahlil edilmesi gereken çok önemli mesajlar taşıyor.

Vatan evlâtlarına yaptığı “Hürriyeti su-i tefsir etmeyiniz (yanlış yorumlamayınız), tâ elimizden kaçmasın ve müteaffin (kokuşmuş) olan eski esareti başka kapta bize içirmekle bizi boğmasın” uyarısı bu enteresan mesajlarından yalnızca biri.

Ve metnin 1950’den sonraki tekrar neşrinde bu cümlenin altına koyduğu ilginç haşiye de: “Evet, daha dehşetli bir istibdat ile, pek acı ve zehirli bir esareti bize içirdiler.” (Divan-ı Harb-i Örfî., s. 77)

Peki, hürriyetin doğru yorumu ne? Said Nursî hürriyetin kurallara ve şeriatın âdâbına uymak ve güzel ahlâkla tahakkuk edip neşvünema bulacağını ifade ederek bunun ölçüsünü veriyor. “Hürriyet-i şer’iye” tabiri de tam bunun ifadesi.

Bu çerçevenin dışına çıkan, sefahet, gayrimeşrû lezzetler, israflar, tecavüzler ve nefsin isteklerine uymada serbestiyet şeklinde algılanıp öyle uygulanan bir hürriyet anlayışının ise milleti çocuk ve sefih durumuna düşürüp, eski esarete müstehak olduğunu ve gerçek hürriyete lâyık olmadığını göstermek suretiyle, yeniden alçakların istibdat ve esareti altına sokacağına dikkat çekiyor Üstad.

Demokrasinin ancak ahlâklı, kültürlü, iç disipline sahip toplumlarda yaşama ve gelişme imkânı bulması; buna karşılık dikta ve darbe rejimlerinde toplumsal ahlâkın hızla bozulup dejenere olması bu önemli tesbitleri doğrulayan vakıalar.

Baskı rejimleri, insanları ya ikiyüzlü ve riyakâr ya da isyankâr olmaya zorlamak, devletin işleyişinde ve gerek kurumsal, gerekse toplumsal ilişkilerde şeffaflıktan uzak kapalı devre bir sistemi hâkim kılarak her türlü yolsuzluk ve yozlaşmaya zemin hazırlamak gibi sonuçlarıyla ahlâkî değerleri çürütüyor. Ahlâkı tahrip eden müstehcen neşriyatın en çok askerî darbe dönemlerinde gelişmesi de bunun çok tipik örneklerinden biri.

Okunma Sayısı: 3166
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-3

    15.2.2019 12:22:27

    Önceki yazımda (2) sehven bugünkü makaleyi yazan sayın İ. Ersoylu iken H. Gültekin diye yazmış olmamdan dolayı özür diliyorum. Fakat her iki kalem sahibi de hakkaniyete hizmet eden yazılar yazmakla uyarıcı ve aydınlatıcı görevlerini yapmaktadır. Kendilerine teşekkür ediyorum. Evet, 'Demokrasi' denen millet hakimiyetine de öteden beri yanlış anlamlar yükleyerek ve "ecnebi malıdır" diyerek milleti ondan uzak tuttular. İslamın ruhuna ve özüne uygun taraflarına bakmadan bu özelliklerini göz ardı ederek, yüzyılın lazımı olan 'hürriyet" "ortak akıl" "istişare" "meclis" gibi şeyleri halktan uzak tutarak kendilerini uzun süre iktidar ve saltanatta tutacak rejimleri cilalayarak, her derde deva reçete gibi takdim ettiler. Sonuç? Fiyasko ve maksadın aksiyle tokat yemek oldu. Artık bir kez daha anlayalım ki, demokrasi ve hukukun hakim olmadığı sistemlerde siyasal, sosyal ve ekonomik çalkantılar hep var olacaktır.

  • Gündüz Alp-2

    15.2.2019 12:08:42

    Baskıcı otoriter rejimler yalnızca istidat ve kabiliyetleri köreltmekle kalmaz, aynı zamanda onları, görünüşte sisteme uyumlu ikiyüzlüler ya da içten içe öfke duyan isyancılar haline getirir. Bugün, ekseriyetin sesi çıkmıyorsa, memnuniyetten daha çok, baskının ve korkunun kitlelere galebe çalmasındandır. Nasıl çalmasın ki, adalet kurumuna olan güvenin yüzde 30'lara kadar indiği bir ülkede kitlelerin hak namına haksızlığa karşı çıkması çok zordur. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü devlet hayatında hakim değilse hürriyet ve adalet nasıl sağlanacak? Bugün Sayın H. Gültekin "Demokratlar ile demokrat olmayanların farkları" issmli güzel bir makale yazmış. Lütfen dikkatlice okursanız, sonuçta ülkede demokrasinin olup olmadığını anlarsınız. "Hedefe giden her yol meşru ya da mübahtır" şeklinde özetlenen Makyavelist bir politika anlayışının ne hürriyet ne adalet ne demokrasi ne hukukla ne de demokratlıkla ilgisi yoktur. Suistimal da su-i tefsir de sonuç itibariyle "acı reçeteler içirir."

  • Gündüz Alp

    15.2.2019 11:54:42

    Sayın Güleçyüz, Bediüzzaman'ın "Seni ömr-ü ebedi ile tebşir ediyorum" dediği hürriyet-i Şer'iyi dünküler su-i tefsir ederek halka baskı ve dikta rejimleri yaşattıkları gibi, bugün de demokrasi ve hukukun üstünlüğünü su-i tefsir ederek (yanlış anlamlar yükleyerek) halkı ondan soğutmuşlar, şimdi de eskilerin yaşadıkları baskıcı ve otoriter bir sistemin "acı reçetesini" yeniden içirmektedirler. Mesela, kuyruklu tanzim satışları bile yeni sistemin yeni ve harika bir yöntemi gibi sunmak garabetini yaşıyoruz. Türkiye iki vilayetten oluşmadığı gibi temel ihtiyaçlar da soğan ile patatesten ibaret değildir. Yine Bediüzzaman'ın "Ekmeksiz yaşarım ama hürriyetsiz yaşayamam" dediği gibi ihtiyaçlar listesinin başında (Maslow'un aksine) 'HÜRRİYET' gelmektedir. Zira 'Hürriyet' hem insan olmanın hem inancın bir gereği.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı