Bundan 11 yıl önce, 12 Eylül 2010’da referanduma sunulan ve bilhassa yüksek yargı ile HSK’nın yapı ve işleyişinde esaslı değişiklikler getiren anayasa değişiklikleri için iktidarın kullandığı söylem “üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü” şeklindeydi.
Yargıdaki Kemalist ve laikçi vesayetin kırılması adına bu söylem destek buldu; paketin hayata geçmesi halinde demokrasinin önünün biraz daha açılacağını düşünen geniş bir kesim “Yetmez, ama evet” diyerek bu desteğini dile getirip, kullandığı oya da yansıttı.
Ama ne yazık ki, diğer birçok konuda olduğu gibi, bu hususta da verilen sözler tutulmayıp bilâkis tam tersi şeyler yapıldı ve gerçek niyetlerin çok farklı olduğu sonra ortaya çıktı.
Yargıda alttan alta devam eden hâkimiyet mücadelesi iyice kızıştı; işin garibi, referandum öncesinde “Mümkün olsa mezardakileri kaldırıp evet oyu verdirelim” diyenlerin tamamen tasfiye edildiği bir süreç yaşandı.
15-20 Temmuz süreci bir yönüyle buydu.
Ve bu hengâmede, ne yazık ki, söz konusu ekipleşmelerle hiçbir ilgileri olmadığı halde tasfiye listelerine konulup harcanan, tutuklanan ve mahkûm edilen birçok insan oldu.
Böyle bir hengâmede “kazanan”ların başında Perinçek taifesi ve Kemalistler geliyor.
Hâlâ devam eden bu kavgada “kazanmış” görünmekle beraber, 15-20 Temmuz hukuksuzluklarının bütün faturasını sırtlanarak fena halde yıpranan “muhafazakâr” ekipler ise galiba bu faturayı ödeme noktasına geliyor.
HSK üyesi Avukat Hamit Kocabey’in “Genel Başkanım Devlet Bahçeli ile istişare ederek istifa ettim” açıklaması ve bu istifanın arkaplanına ilişkin bilgiler, bunun ilk işaretleri.
Bazı alternatif baro yönetimlerinin de benzer şekilde Bahçeli’ye biatlarını ifade ettikleri hatırlanırsa, bu dönemde yargıdaki “MHP vesayeti”nin ulaştığı boyut daha iyi anlaşılır.
Kocabey’in istifa gerekçesi olarak dillendirilen diğer sebepler, hem uyuşturucu sanıklarının bile ne tür siyasî sahiplenme ve himayelerle korunduğunu, hem de bu süreçte en fazla kullanılan malûm yaftanın, artık ortakları da birbirine düşürecek bir noktaya geldiğini gösteriyor.
Bunca hukuksuzluğa imza atmış bir kuruldan siyasî talimatla istifa eden üyenin “Hukuk, adalet kalmadı” yakınması ise, bu tablonun trajikomik bir itirafı olarak kayda geçti. İbret!