Batıda ve Avrupa’da İslam karşıtı fikir ve hareketler eskiden beri var. Bunu düşmanlığa dönüştürüp Kur’an yakmak, Hz. Peygamber (asm) için hakaret karikatürleri çizmek, camilere saldırmak, başörtülüleri taciz etmek gibi tahriklerle açığa vuranlar da.
Son günlerde Fransa ve Hollanda gibi ülkelerde, aynı zihniyetteki sorumsuz siyasetçilerin yine bu havayı pompalaması yeni bir gerginlik dalgasının tırmanmasına yol açtı.
İslam dünyasından da, Türkiye’den de bu provokasyonlara karşı tepkiler yükseliyor.
İnançlarımızı ve mukaddes değerlerimizi hedef alan provokasyonlara elbette ki sessiz kalınamaz. Ama verilecek tepkinin tarzı, üslûbu, metodu, yöntemi ve dozu çok önemli.
Eğer bu tepkiler doğru bir zeminde, dikkatli strateji ve söylemlerle ortaya konulursa mutlaka olumlu sonuç verir. Ki, bu noktada Avrupa’nın kendi içindeki sağduyu ve vicdan eksenli tavır ve yaklaşımlar da iyi takip edilmeli ve onlarla ortak bir dil kullanılmalı.
Nitekim söz konusu provokasyonlara karşı gerek kilise çevrelerinden, gerekse siyaset ve kamuoyunun sağduyulu kesimlerinden son derece olumlu ve yapıcı mesajlar da geliyor.
Yeni Asya bunları, takip ve tesbit edebildiği ölçüde yansıtıyor ve duyuruyor. Son saldırılara Hıristiyan Arapların tepkisini (27.10.20) ve İsveç Hıristiyan Birliğinin “Kur’an yakmak barbarlıktır” açıklamasını (15.9.20) duyuran haberlerimiz, bunun örneklerinden ikisi.
Üstad Bediüzzaman “Avrupa ikidir” diyor ve Avrupa’nın materyalist felsefeye dayanan tahripkâr kısmına karşı İslam ve Hıristiyanlıktan aldığı feyizle adalet ve hakkaniyete, insanlığa faydalı fen ve sanatlara hizmet eden “müsbet Avrupa” gerçeğinin altını çiziyor.
Müslümanlar, temelinde siyaset yatan yanıltıcı sloganların etkisi ve yönlendirmesiyle Avrupa’yı topyekûn düşman ilan etmek gibi vahim yanlışlara düşmemeli ve müsbet Avrupa ile samimî, yakın bir işbirliği içine girmeli.
Ve İslam âlemi, kendi içinden kaynaklanan ve dünyada İslam imajına zarar veren yanlışlarını düzeltmeli; birçok olumsuzluğun sorumlusu olan istibdat rejimlerinden kurtulup demokratikleşmeli; hukuk ve adaleti hâkim kılmalı; radikal ve dengesiz anlayışlara karşı “doğru İslam” yorumunu ortaya koymalı.
Bu yorumun parametreleri Risale-i Nur’da.