"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demokrasi tatilde

M. Latif SALİHOĞLU
13 Şubat 2019, Çarşamba
GÜNÜN TARİHİ 13 Şubat 1878

Henüz iki yaşını bile dolduramayan nâzenin Meşrûtiyet, genç padişah Sultan II. Abdülhamid’in iradesiyle 13 Şubat 1878’de askıya alındı. Bu ilk “Demokrasi denemesi” dediğimiz I. Meşrûtiyet’in askıda kalma süresi tam tamına 30 sene devam etti.

Meşrûtiyetin ilânıyla birlikte teşkil olunan ilk Osmanlı Meclis-i Mebûsânı da, yine Sultan Abdülhamid tarafından feshedildi. Feshetme gerekçesi ise, şu şekilde ifade edildi: "Vazifesini lâyıkıyla îfâ edemediğine binâen..."

Aynı gelişmelerle bağlantılı olarak atılan bir sonraki adım ise, Anayasa ile ilgiliydi. Yani, Meclis'in kapatılmasının hemen ardından, Anayasa (Kànun-i Esâsî) da rafa kaldırılmış oldu.

Böylelikle, 23 Aralık 1876'da ilân edilmiş olan tâze Meşrûtiyet dönemi, henüz emekleme yaşında iken sona erdirilmiş oldu.

Şimdi, bu konuyla ilgili olarak diğer bazı detaylara bakalım.

* * *

Bu gelişmenin ardından, Meclis-i Mebusan ve Âyan Meclisi üyelerinden müteşekkil ilk Meclis, 20 Mart 1877'de açıldı. Böylece, I. Meşrûtiyet dönemi başlamış oldu.

İlk Meclis'te 240 kadar mebus (üye) bulunuyordu. Bunların 70 kadarı Türk asıllı olmasına mukabil, mebusların mutlak ekseriyeti Müslümandı. Gayr-i müslimlerin yekûnu, sadece yüzde 10-15 kadardı.

Buna rağmen, "Meclis'te gayr-ı müslimler var" yaygarası ve habbenin kubbe yapılması sebebiyle, Sultan Abdülhamid tesir altına girdi ve 93 Harbinin ağır faturasını da gerekçe sayarak Meclis'i kapattı. Peşi sıra Anayasayı meşrûtiyet fermanı ile birlikte rafa kaldırdı.

Osmanlı ülkesi, tam otuz yıl müddetle Meclis ve seçilmiş diplomatlar olmadan yönetildi. Sultan Abdülhamid, bizzat kendisi devletin her şeyi ile doğrudan alâkadar olmaya başladı. Hükümet ricalini re'sen atayıp azlediyor. Resmî evrakların hemen tamamını bizzat kendisi okuyup takip ediyor. Hafiye teşkilâtı ile farklı fikir sahiplerini yakın takibe alarak, gerektiğinde cezalandırıyor.

Ceza yöntemi ise, genel sürgün ve hapis şeklindedir. Şefkatli bir padişah olduğu için, en suçlu görünen bir kimsenin bile ölüm ve idam cezasına çarptırılmasına gönlü razı olamıyor... Hakikaten, şahsî hayatında son derece dürüst ve takvâlı olan Sultan Abdülhamid, ne yazık ki, uyguladığı "zayıf istibdat siyaseti" yüzünden, hiç de hakketmediği doz ve şiddette tenkitlere, hakaretlere, husûmetlere mâruz kaldı.

Sonradan, pekçok kimse Sultan Hamid'den veya onun ruhaniyetinden özür dilemek ve hatasını itiraf etmek durumunda kaldı. Bunlar arasında bir tek istisna var: O da Bediüzzaman Said Nursî'dir.

Evet, İttihatçıların "şiddetli istibdadı" doğuran Sultan Abdülhamid'in "zayıf istibdad"ını da tenkit eden Üstad Bediüzzaman, "şefkatli padişah" dediği o sultanın şahsına yönelik ise, hiçbir zaman ve hiçbir şekilde ne hakaret etti, ne de kötü bir söz söyledi.

Bilvesile ifade edelim ki, "Sultan Abdülhamid'de yanılanlar" listesine Üstad Bediüzzaman'ın ismini de dahil edenler, çok derin bir yanılgı içindeler, hatta vebâl altındalar.

Okunma Sayısı: 2300
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı