"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Gündem, deprem…

M. Latif SALİHOĞLU
17 Ağustos 2022, Çarşamba
GÜNÜN TARİHİ: 17 Ağustos 1999

Bugün itibariyle ülke genelinde konuşulacak gündem maddelerinin başında deprem geliyor. Sebebi açık: Bugün 17 Ağustos. Büyük bir depremin yıldönümü.

Evet, yakın Türkiye tarihinin en sarsıcı, en yakıcı, en yıkıcı, maddî ve insanî yönden en yüksek hasarlı depremi, 1999 senesinin 17 Ağustos’unda meydana geldi.

Adına “Büyük Marmara Depremi” denilen ve başta Gölcük olmak üzere Sakarya, Kocaeli, Yalova ile İstanbul’u da (7.4) şiddetle sarsan bu depremde, on binlerce insan vefat etti. Ölenlerin iki-üç misli kadar da yaralanan insanlar oldu.

*

Depremin şakası yok. Yapılaşmanın sağlamlığı ve mukavemeti, muhtemel sarsıntıların şiddetine göre olmalı. Sadece lâf üretmekle bu işler olmaz yürümez.

O halde, temel mesele şudur: asıl mesele bu: Depreme karşı binanın korunması ve fizikî olarak dayanıklı hale getirilmesi.

Peki, bu yönde ciddiye alınabilecek herhangi bir çalışma yapıldı mı, şimdiye kadar? Ne yazık ki, ancak “devede kulak” kàbilinden. Gerisi makyaj, boya, badana, mantolama, vesâire.

Lâkin, herkesin bildiği gibi “deprem”dir bu. Asla unutmaya gelmediği gibi ihmale de gelmez: Büyük depremler, ne boya dinler, ne badana; ne makyaj dinler, ne de süsleme... Vurduğu zaman, temeli çürük bilumum yapıları yıkarak yer ile yeksân ediyor. Böylesine ciddî riskler karşısında yapılacak olanlar da, yapılması gerekenler de az-çok bellidir.

Özetle: Bilhassa yeni yapılarda, deprem sarsıntısına karşı dayanıklılık şartını getirmek. Kaldırım taşı, bina makyajı, refüj süslemeleriyle sık sık uğraşmak yerine, o imkânlarla temelden yenileme çalışmaları yapmak ve yaptırmak; hiç olmazsa her mahalde örnek teşkil edecek fiilî bazı düzenlemelerde bulunmak.

*

Depremin merkez üssü, Gölcük Donanma Karargâhının bulunduğu yer olarak tesbit edildi. Bu büyük depremle ilgili olarak halk arasında pek çok söylenti dolaşıma girdi. Ancak, konu hakkında eleştirel anlamda yorum yapmak yasaklandığı için, söylentilere dair konuşmak da zorlaştırılmış oldu. 

Bununla beraber, bilâhare “Deprem İlâhî ikazdır” diyen Yeni Asya gazetesi imtiyaz sahibi Mehmet Kutlular’a DGM tarafından 2 yıl 1 gün ceza verildi. Bu haksız-hukuksuz cezayı Kırklareli Vize Hapishanesinde yatarak çekti.

Hapiste iken ziyaret ettiğimiz Kutlular Ağabeyin sağlığı yerindeydi. Ne var ki, tahliyeden sonra sağlık durumu gitgide değişmeye, kötüleşmeye başladı. 

Kendisine orada iken mi bir müdahalede bulunuldu, yoksa daha sonra mı sağlığına sûikast mı yapıldı, tabii ki bilemiyoruz. Konu uzmanlarına sorup öğrendiğimiz kadarıyla, onun hastalığının normal-bilindik bir “Alzheimer” hastalığı şeklinde seyretmediği gerçeğidir. 

Allah rahmet eylesin, onun gibi kuvvetli hafıza sahibi çok az insan tanıdım. Hem bir talebe-i ulum, hem kuvvetli bir hafıza sahibinin, zahiren de olsa böyle bir hastalıkla gitmiş olması bize son derece düşündürücü geldi.

Okunma Sayısı: 1741
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • S.topuz

    17.8.2022 21:51:10

    "Evet hastalıkların bir kısmı var ki; eğer ölümle neticelense, manevî şehid hükmünde şehadet gibi bir velayet derecesine sebebiyet verir. Ezcümle: Çocuk doğurmaktan gelen hastalıklar {(Haşiye): Bu hastalığın manevî şehadeti kazandırması, lohusa zamanı olan kırk güne kadardır.} ve karın sancısıyla, gark ve hark ve taun ile vefat eden, şehid-i manevî olduğu gibi, çok mübarek hastalıklar var ki, velayet derecesini ölümle kazandırır. Hem hastalık, dünya aşkını ve alâkasını hafifleştirdiğinden, vefat ile dünyadan, ehl-i dünya için gayet elîm ve acı olan müfarakatı tahfif eder; bazan da sevdirir." Said Nursi, Lemalar - 214 Cenab- u Allah c.c, cümle maddî ve manevî ŞÜHEDAYA rahmet eylesin inşaallah.

  • S.topuz

    17.8.2022 21:47:14

    "Halbuki hadîs-i sahihte vardır ki: اَشَدُّ النَّاسِ بَلَاءً اَلْاَنْبِيَٓاءُ ثُمَّ الْاَوْلِيَٓاءُ اَلْاَمْثَلُ فَالْاَمْثَلُ -ev kema kal- yani: "En ziyade musibet ve meşakkate giriftar olanlar, insanların en iyisi, en kâmilleridirler." Başta Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâm, enbiyalar sonra evliyalar ve sonra ehl-i salahat çektikleri hastalıklara birer ibadet-i hâlisa, birer hediye-i Rahmaniye nazarıyla bakmışlar; sabır içinde şükretmişler. Hâlık-ı Rahîm'in rahmetinden gelen bir ameliyat-ı cerrahiye nev'inden görmüşler. Sen ey âh u fîzâr eden hasta! Bu nuranî kafileye iltihak etmek istersen, sabır içinde şükret. Yoksa şekva etsen, onlar seni kafilelerine almayacaklar. Ehl-i gafletin çukurlarına düşersin!.. Karanlıklı bir yolda gideceksin." Lemalar - 213

  • Abdullah Tunç

    17.8.2022 15:09:25

    Genelde yasaklar insanla rın,toplumların sağlığı,em niyeti,huzuru için konulur. Ama bazı yasaklar var,ha ta,kusur ve günahları ört mek için konulur.Bu tarz yasaklar,gerçeklerin orta ya çıkmasına mani olur. Ve bu şekilde çok olayla rın doğru bilinmesi engel lenmiş olur.Olaylar tarihe karışır ve karanlıkta kalır. Belkide iç yüzleri hiçbir za man bilinmeyecek... Hürriyetin,hür düşüncenin hakim olsuğu zaman ve devirlerde hiçbir hadise karanlıkta kalmaz.Yöne tim şeffaf olduğu için her şey açık olarak milletin gö zü önünde cereyan eder. Aslında insanlığın önünde en büyük engel, hürriyet ve hür düşüncenin önün deki engelleri kaldırmak tır.Bütün istibdatları,baskı ları yok etmektir.Bu sağl landığı zaman bütün in sanlık zulümden ve istip dattan kurtulacak,beşer huzur ve saadete kavuşa caktır.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı