Terör de, anarşi de yakıcıdır, yıkıcıdır, tahripkârdır.
Kanun-nizam, usul-erkân tanımaz. İnsanın canına, malına, değerlerine kast eder. Mütemadiyen kan ve gözyaşı döktürür. Ocakları söndürür. Normal hayatı azaba çevirir. Devletin, milletin malına zarar vermekten menhus bir lezzet alır.
Evet, klasik anlamda anarşi kargaşası ile terör belâsının mahiyetini bildiren ifadeler bunlar. Bir manada, insanlığın bozulmuş, dejenere olmuş vahim halini yansıtıyor.
İnsan hayatına kast eden anarşi ve terör, sadece bu klasik tanımlamalardan ibaret değildir. İnsan bozması bu tür vakıalar, daha başka sahalarda ve başka uygulamalarda da karşımıza çıkıyor. Meselâ, ilaç ve gıda sektöründe. Ki, bu yazının ana konusu da budur.
*
Kendi çapında yapmış olduğumuz araştırmalara dayanarak ifade edelim ki: Dünya çapında mafyalaşan, hatta yer yer terörize edilmiş örgüt mahiyetine bürünen şu “paket gıda” ve “kutu ilâç” sektörü, özellikle çağımızda ortaya çıkan birçok hastalığın en büyük günahkârları arasında yer alırlar.
Esasen bundan dolayıdır ki, geniş çevrede “gıda terörü” ve “ilâç terörü” gibi ürkütücü tâbirler genel kabul görmüş durumda.
*
Sağlıklı beslenmek ve ilâçların zararlı etkisinden kendini muhafaza etmek, elbette ki kolay ve basit bir mesele değil. Zira, yüzde seksen-doksan oranı itibariyle, kullanılan ilâçların yan etkileri var. Yani, bir hastalığı tedâviye çalışırken, başka bir hastalığın da alt yapısını döşemeye başlıyor.
Gıda sektörü de öyle. Düşünün ki, birçok temel gıda maddesi, türlü katkı ve müdahale yöntemleriyle bozulmaya, hatta bir kısmı zehir etkisi göstermeye başlamış durumda. Meselâ, ekmek ve sair unlu mâmüllerde olduğu gibi. Meselâ, şeker ve sâir tatlandırılmış yiyecek, içeceklerde olduğu gibi.
Dahası, yağdan peynire, etten-piliçten yumurtaya, mısırdan mercimeğe kadar, hemen bütün temel gıda maddeleri, türlü hile ve kandırmacalarla zincirleme tarzda market ve mağazaların raflarından insanlara takdim ediliyor.
Ne gariptir ki, yerli ve organik olmayan bazı gıda paketlerin üzerinde yüzde yüz yerli marka konularak, piyasaya öyle sunuluyor. Onun için, paketlerin üzerindeki “Üretim yeri” yazısına dikkatle bakıp öyle almalı.
*
“Bir şey bütünüyle elde edilmese de, bütünüyle terk edilmemeli” kaidesince, yine de fıtrî ve organik denilen gıdalardan ümidini kesmemeli. Dolayısıyla, hemen pes etmemeli, hemen teslimiyet bayrağını çekmemeli.
Esasen, temel gıda konusunda bilinçli şekilde talep arttıkça, ticaretle uğraşanlar da ona göre kaliteli malları piyasaya arz etmeye mecbur olurlar. Nitekim, bu yönde de ciddî bazı gelişmelerin yaşandığına şahit olmaktayız: Organik süt ve süt mâmülleri, et ve et mâmülleri, hakikî sızma zeytinyağı ve köy tereyağı gibi kaliteli gıdalar, bugün en kalabalık şehirlerde dahi artık peyderpey bulunur-bulundurulur hale geldi ve daha da gelecek gibi...
*
Vücut, beden, organlar, duyular ve duygular, bize verilmiş birer İlâhî emanettir. Bu emanetlere, öncelikle bihakkın sahip çıkarak, çürük ve zararlı gıdalarla yıpratmamalı. Ayrıca, hizmet ve ibadeti de nisbeten daha huzurlu, daha rahat yapabilmek için, yine sağlığımıza dikkat etmek durumundayız.