"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İngilizler, işgalin başını çekiyordu

M. Latif SALİHOĞLU
11 Haziran 2012, Pazartesi
Yakın Tarih Yazıları...

Adana Cephesinde Kilikya Komutanlığı 

Tarih 1918'in son aylarını gösterdiğinde, Türkiye'de olağanüstü gelişmeler yaşanmaya başladı.
Meselâ, 21 Aralık 1918'de birbirinden önemli şu üç büyük hadise yaşandı:
Birincisi: Akdeniz'den karaya asker çıkaran Fransızlar, Adana şehrini çevresiyle birlikte fiilen işgale başladı.
İkincisi: Padişah Sultan Vahdeddin, III. dönem parlamentoyu (Meclis–i Mebusanı) feshetti. Haliyle Meclis dağıldı.
Üçüncüsü: Adana, Maraş, Antep, Tarsus ve çevresi, yani işgal edilen ve Kilikya diye isimlendirilen bölgenin asıl sahibi olan vatanperver kimseler, hukuklarını müdafaa için İstanbul'da Kilikyalılar Cemiyetini kurdular.
İşgal hareketleri: Anadolu'nun dört bir yanındaki işgal hareketleri, Mondros Antlaşmasının (30 Ekim 1918) aleyhimizdeki maddelerine dayanılarak başlatıldı.
İzmir, Çanakkale, İstanbul ve Kars'ta olduğu gibi, Urfa ve Adana çevresinde de çetin kuşatma ve işgal manevraları sürüp gidiyordu... Bu dehşet verici saldırılar karşısında, İstanbul'daki hükümetin suskun, hatta teslimiyetçi bir sessizlik içinde bulunmasına mukabil, esarete boyun eğmeyen Müslüman halkımız, şanlı bir direniş harekâtını başlattı.
İşte, bu şanlı direnişlerden biri de, Adana ve çevresinde, yani Kilikya bölgesinde cereyan ediyordu.
Özetle: Fransız kuvvetleri 11 Aralık 1918'de takviyeli bir piyade alayı ile Dörtyol'u işgal etti. 17 Aralık 1918'de Mersin ve Antep, 19 Aralık'ta Tarsus işgale uğradı. 21 Aralık 1918'e kadar ise, Adana ve Osmaniye sancakları büyük çapta işgal edildi.
Fransız albay Romien, 9 Ocak 1919'da Genel Vali sıfatıyla Adana Hükümet Konağına yerleşti. Ona verilen resmî mühürde ise "Ermenistan İdarî Servisi" diye yazıyordu.
Bu da gösteriyor ki, Fransızlar Ermenilerle birlikte hareket ediyor ve bu bölgeyi onlarla paylaşmaya çalışıyordu.
Bütün bu gelişmelerin ardından, 22 Şubat 1919'da Maraş, 8 Mart 1919'da Kozan ve 24 Mart 1919'da da (İngilizler tarafından) Urfa işgal edildi.
 
Vatanperverlerin direnişi

Müslüman Anadolu halkı, peşpeşe yaşanan bu işgallere elbette ki seyirci kalamazdı, kalmadı da.
İstanbul merkezli Kilikyalılar Cemiyeti ile müşterek bir mücadele harekâtını başlatan Adana ve çevresindeki millî kuvvetler (Adana Müdafaa–i Hukuk Cemiyeti), şehir merkezinden köylere ve hatta kırlık alanlara varıncaya kadar, hemen her yerde işgalcilerle amansız bir mücadelenin içine girdi.
Millî kuvvetler, yeterli silâh desteğine sahip olmamasına rağmen, ümitsizliğe düşmeyerek, canla başla mücadele etti.
19 Aralık 1918'de Dörtyol civarındaki Karakese Köyünde Fransız kuvvetlerine karşı silâhlı çatışmaya giren köylü milisler, düşmanı geri püskürtmeyi başardı.
Bu arada, Fransız işgali de Adana cephesinde, kuzeye doğru genişleme istidadı gösteriyordu: İşgal hareketi, Pozantı, Ceyhan, Kozan, Osmaniye bölgelerini de içerisine almıştı. İşgali tâkiben, Fransız tarafından, kendilerine boyun eğmeyen mahallî ve mülkî idare âmirleri de görevden alınmış, yerlerine ise Fransız ve Ermeni idareciler atanmıştı.
1919 sonlarında Adana Cephesi Kuvâ–yı Milliye Komutanlığına atanan binbaşı Kemal Bey, Fransızlara karşı yapılan mücadeleyi şiddetlendirdi. Bu esnada, Pozantı'daki bir Fransız taburu 28 Mayıs 1920'de esir edildi. Ayrıca, Fransız komutan Menile'nin de Toroslarda esir alınması, Fransızları şaşkına çevirdi.
Bu gelişmeler üzerine, Fransızlar 20 günlük ateşkes antlaşması istediler. 28 Mayıs 1920'de bu antlaşma imzalandı.
Antlaşma süresinin bitiminde ise, Adana'nın çeşitli noktalarında kanlı çatışmalar yaşandı. Fransız idaresi, 4 Temmuz 1920'de şehirde sıkıyönetim ilân etti.
Nihaî zafer: Millî Kuvvetlerin olağanüstü derecedeki gayreti, kesintisiz devam ediyordu. Bu esnada, bölgede kurulması kararlaştırılan Kilikya Kuvây–ı Milliye Komutanlığının emrinde mücadele etmek üzere, binlerce asker kaydolundu. Komutanlığa topçu binbaşı Kemal Bey, yardımcılığına ise piyade yüzbaşı Osman Bey atandı. (Umum Kuvây–ı Milliye Komutanlığında bulunan şahıs, Ali Fuat Cebesoy idi.)
Kemal Beye "Kozanoğlu Doğan Bey", Osman Beye de "Aydınoğlu Tufan Bey" diye takma isimler verilerek, bu mücadelenin kritik süreci boyunca asıl isimleri gizli tutulmaya çalışıldı.
Neticede kesin bir zafer kazanıldı ve Ermenilerle birlikte işgal kuvvetleri de Kilikya bölgesini terk edip gitti.

İngilizler'in Samsun çıkarması

Mondros Antlaşmasının (30 Ekim 1918) lastikli maddelerine dayanan sömürge ve işgalden sabıkalı durumdaki devletlerin kuvvetleri, ateşkesin daha ilk günlerinden itibaren Musul'un yanı sıra Anadolu topraklarını da fiilen işgal etmeye başladılar.
İşgalci kuvvetlerin başını İngilizler çekiyordu. Onları Fransız ve İtalyanlar takip ediyordu. Son olarak Yunanlılar da harekete geçip yurdumuzu istilâya başlayınca, Dünya Harbinden henüz çıkan milletimiz için yeni bir ölüm–kalım süreci başlamış oldu.
Daha evvelden İstanbul'u ablukaya alan ve Ocak ayı başından itibaren Güney illerimize asker çıkarıp topraklarımızı işgale koyulan İngiliz askerleri, 9 Mart'ta da Samsun'a asker çıkardı.
İngilizler, yurdumuzu hem batıdan, hem güneyden, hem de kuzey ve doğudan çepeçevre kıskaca almak sûretiyle topyekûn bir işgal ve istilâ planına uygun şekilde hareket ediyordu.
İşte, tam bu sırada, İstanbul'dan uzaklaştırılmak istenen Kâzım Karabekir'in tayini, merkezi Erzurum'da bulunan 15. Kolordu Komutanlığına çıkartıldı.
19 Nisan 1919'da Trabzon'a ayak basan Karabekir Paşa, esasen bölgeye yabancı biri değildi. Daha evvel de buralarda başarılı hizmetlerde bulunmuş bir komutandı.
Karabekir, derhal harekete geçti ve yine Vilâyât–ı Şarkiye Müdafaa–i Hukuk–u Milliye Cemiyetine bağlı Erzurum şubesinin kurulmasını teşvik etti.
Keza, Trabzon'dan başlamak üzere, bugünkü Doğu ve Güneydoğu Bölgelerini de içine alan bu geniş coğrafyanın temsilcilerinin 6 Mart 1919'da Erzurum'da toplanmasını sağladı.
İşte, İngilizlerin Samsun'a asker çıkararak bölgeyi işgale başlaması ve yine aynı günlerde Paris'te Kürt–Ermeni ittifakının gündeme getirilmesi üzerine, ilk tepkiyi bu millî cemiyetimiz ortaya koydu.
Erzurum Müdafaa–i Hukuk Cemiyeti, 9 Mart 1919 tarihli bir beyannâme neşretti. O beyannâmenin hülâsası şudur: "Bu toprakların hakiki sahiplerinin kim olduğunu, memleketin her tarafında bulunan camiler, minareler, kümbetler gibi dinî ve millî âbideler açık bir lisânla gösteriyor."

NOT: Aynı tarihli gelişmeler üzerine, İstanbul'da bulunan Üstad Bediüzzaman da 4 Mart 1920 tarihli Sebilürreşad mecmuasında "Kürdler ve İslâmiyet" başlıklı bir makale neşrederek, Paris Konferansıyla alevlendirilmek istenen "Kürt–Ermeni İttifakı" başlıklı fitne ateşini söndürmeye çalıştı.

Okunma Sayısı: 997
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı