Büyük can ve mal kaybına sebebiyet veren hadiselerin başında “harp belâsı” ile “zelzele musîbeti” gelir.
Bunlar büyük ölçeklerde zuhûr ettiğinde, çok kısa bir zaman zarfında binlerce, yüz binlerce, hatta milyonlarca can kaybı yaşanabiliyor. Mal kaybı da hâkeza...
İnsanlık âlemi, savaş ve deprem korkusunu daima yaşayagelmiştir. İkinci bir korkuyu ise, “deprem olma” ve “savaş çıkma” ihtimali karşısında yaşamış ve yaşamaktadır. Bu iki musîbetin öncü ve artçı sarsıntılarında da olduğu gibi...
* * *
Büyük-küçük deprem vukûâtı, kendi fıtrî seyrinde, yahut bağlanmış olduğu fizikî şartlar içinde devam edip gidiyor. Aynı seyir, kıyâmete kadar da sürüp gidecek.
İkinci büyük belâ olan savaş meselesinde ise, durum büyük ölçüde değişmiş görünüyor. Meselâ, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı gibi büyük ve çok ölümlü savaşların yaşanması, şimdilik yakın ihtimal dahilinde olmamakla beraber, insanlarda ve bazı hükûmetlerde yine de bir “savaş korkusu” var. Yani “Ya çıkarsa” korkusu...
Ya çıkarsa korkusu olunca da, haliyle ona göre de birtakım çare arayışına giriliyor ve yine ona göre bazı tedbirlerin alınması cihetine gidiliyor ki, bunun için büyük paralar, ciddî servetler harcanıyor.
En büyük serveti de, başta petrol zengini Araplar olmak üzere, nisbeten fakir durumdaki sair Müslüman ülkeler harcıyor.
* * *
Oysa, değişik vesilelerle nazara verdiğimiz gibi, küçük çaplı çatışmalar her zaman için ve her bölgede yaşanabilir olmakla beraber, kısa ve orta vâde bölge veya dünya çapında bir savaşın çıkması, çok düşük bir ihtimaldir.
Zira, eğer sahiden böyle büyük bir savaş patlak verirse, bunun dünyanın sonu olacağı ve büyük kıyâmetin kopmasına sebebiyet vereceği kuvvetle muhtemeldir.
Bunun sebebi, zor duruma düşen veya geçmişteki örneklerde olduğu gibi bazı çılgın liderler, nükleer silâhları kullanmaya tevessül edeceği gibi, nükleer santralleri patlatması da kuvvetle muhtemeldir. Bu ise, sadece insanların değil, yeryüzündeki ve hatta okyanus dibindeki canlıların dahi sonu demektir. Bunu diğer adı ise, kıyâmetin kopmasıdır.
İşte, bu ihtimale binâen, aklı başında hiç bir devlet ve hükûmet adamı, büyük savaşların çıkmasını istemez; istese de bunu göze alamaz. Çünkü, belli-belirsiz bir aşamadan sonra bu işin bumerang gibi dönüp kendilerini de vuracağını iyi bilirler.
***
GÜNÜN TARİHİ: 7 Ağustos 1960
Fildişi Sahili; Abidjan
Fildişi Sahili Cumhuriyeti olarak bilinen Batı Orta Afrika ülkesi, 7 Ağustos 1960’ta Fransız sömürgesinden çıkarak bağımsızlığını ilân etti.
Ancak, Fransa, burayı ekonomik olarak sömürmeye bugün de devam ediyor. Altın ve sair maden rezervlerinin hemen tamamını Fransa işletip hava yoluyla (helikopter+uçak) götürüyor.
Ticarette ise, uzun zamandır Lübnanlılar başı çekiyor.
Son yıllarda Türkiye’den de bu ülkeye gidip yatırım yapanların sayısında tedricî bir artış gözlemleniyor. THY, 2012 yılı ortalarından itibaren bu ülkeye direkt seferler yapıyor.
22 milyonluk nüfusun yarıdan fazlası Müslüman olan Fildişi Sahili’nde siyasî ve iktisadî istikrarsızlık yıllar yılı sürüp gitti. Yeni rejim henüz oturmuş değil. İnsanlar, hürriyet ve demokrasinin mahiyetini bilmiyor, bilmekte zorlanıyor.
Resmî dili halen Fransızca olan bu ülkenin başkenti Okyanus sahilindeki Abidjan.