"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tekel’e karşı demokrasi koalisyonu

M. Latif SALİHOĞLU
26 Haziran 2019, Çarşamba
Demokrasilerde tekelleşmeye yer yoktur.

Çünkü: Demokrasi demek, çeşitlilik ve farklılık demektir. Buna göre, muhalefetin olmadığı, farklı siyasî görüş, düşünce veya teşekküllerin yer almadığı rejimlerde, demokratik sistemden söz edilemez.

Şu da meşhûr olmuş bir kaidedir: iktidar her rejimde vardır; ama, serbest muhalefet sadece demokratik rejimlerde bulunur.

* * *

Türkiye, 1876’da demokrasiye (meşrûtî monarşi) geçmeye karar verdi. Ne var ki, daha ilk yıllarda tökezletildi ve tam otuz yıllık bir kesinti devresi yaşandı. 1908’den itibaren II. kez demokrasiye geçildi; maalesef, bunda da tam başarı sağlanamadı.

1923’te monarşiden cumhuriyete geçiş yapıldı. Cumhurî sistemde daha iyi bir demokrasiye adım atılması bekleniyordu. Ne yazık ki, tam tersi bir gelişme yaşandı. Ülkenin idaresi tek parti diktasının tekeline sokuldu. Başka hiçbir partinin serbest seçimlere katılmasına izin verilmedi, fırsat tanınmadı. Demokrasi, kâğıt üstün kaldı.

Türkiye’nin fiilen demokrasiye, yani çok partili siyasî hayata geçmesi, 1945’de müttefikimiz olan ülkelerin isteği, hatta mecbur etmesi sayesinde mümkün olabildi.

Nisbeten ilk sağlıklı deneme, 1950-60 yılları arasında tatbik sahasına konuldu. Ardından, kanlı ve karanlık bir kesinti. 1971 ve 1980’deki darbeli-muhtıralı kesintilerle, demokrasi adeta yarı canlı bir hale getirildi.

* * *

Nâzenin demokrasi, son 15-20 yılda başka türlü bir müdahale ile karşı karşıya geldi. Dozu giderek artan bir manevî baskı metodu ile, demokrasi, adeta bir partinin inhisarına, hatta bir tek şahsın tekeline alınmaya çalışıldı. Hem, öyle bir tekelleşme ki, adeta “Din-i İslâm” ile bir tutulmaya ve farklı düşünenleri dinden dışlamaya kadar mesele ileri götürüldü. 

Meselâ: “Şayet iktidardaki parti veya başındaki reis seçimi kaybederse, aynı zamanda Mekke-Medine, hatta İslâmiyet de kaybedilmiş olacak” tarzında son derece abuk-subuk yazılar yazıldı, yorumlar yapıldı. Üstelik, bu tür yorumlarda bulunanlar öyle sıradan kişilerden ibaret değil. Bazı dinî gruplar tarafından, adeta “fetvâ emini” gibi görülen, hatta bazı fetvâlarına aynen riayet edilen kimseler de var işin içinde.

Meraklılar ve araştırmacılar için bir misâl vermek kabilinden, Hayrettin Karaman Hocanın Yeni Şafak’ta çıkan 21 Haziran 2019 “Benim derdim hiçbirine benzemez” başlıklı yazısını burada hatırlatmış olalım. Karaman Hoca, kendi ifadesiyle “Bu seçimde Tayyip Beyin adamı kazanamazsa...” ihtimaline binaen, bundan Türkiye ve dünyadaki “Bilcümle İslâm düşmanları”nın sevineceğini yazdı.

Demokratik şartlarda yapılan, yapılması gereken bir seçimin bu şekilde lanse edilmeye çalışılması, bizim açımızdan asla kabul edilemez. Zira, bu da bir nevi tekelciliktir, inhisarcılıktır; hatta “İslâmın yarı ehlini dışarı atmak” gibi bir insafsızlıktır.

Ayrıca, bu tarz bir yaklaşımın ülkeye, millete, hatta dine pekçok zararı var ki, bunları bir köşe yazısına sığdırmak kàbil değil.

***

GÜNÜN TARİHİ: 26 Haziran 1945

Türkiye’nin BM’ye üyelik şartı

Tür­ki­ye’nin BM’ye ü­ye olarak kabul edilmesi 26 Haziran 1945’te gerçekleşti. Taraflar arasında yapılan anlaşmalar imzalandı. Fiilî tatbikata 24 Ekim’de geçilmiş oldu.

1945'te II. Dünya Savaşının sonuna gelindiğinde, Avrupa ve dünyadaki konjonktürel şartlar büyük ölçüde değişmeye başladı. Savaştan bunalan ve artık bitap düşmüş olan dünya devletleri, düşmanlıkları bir tarafa bırakarak, çok hızlı adımlarla huzura, barışa ve demokrasiye yönelmeye başladı.

Yeniden şekillenen dünya düzeninde, Türkiye'nin Batı ittifakına dahil olmaktan başka çaresi yoktu. Bu sebeple, demokratik ülkeler tarafından kurulmak istenen Birleşmiş Milletler'e Türkiye'nin de kurucu üye sıfatıyla dahil oldu.

BM'ye kurucu olma teklifini Türkiye'de olumlu karşılar. Ancak, bu "şerefe nail olmanın" bir bedeli ve bazı şartları vardı. Sıralanan şartların başında ise, çok partili rejime geçiş, yani demokratik sisteme geçiş mecburiyeti geliyordu. Türkiye, bu şartı kerhen de olsa kabul etti. Dolayısıyla da, 24 Ekim 1945'te 51 bağımsız ve demokratik ülke tarafından kurulan Birleşmiş Milletler'e kurucu üye sıfatıyla dahil oldu.

Okunma Sayısı: 2472
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Necati

    26.6.2019 11:30:45

    Tebrikler, muhterem ağabey. Ehl-i İmana istikametli muhabbet ve kardeşlik yolunu da gösteren, ahir zamanda düşülen tuzaklardan kurtaracak olan da Yeni Asya dır. Takdir tebrik ve teşekkürü hak ediyorsunuz. Allah razı olsun.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı