Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş yıl dönümü. Hayırlı olsun. Bu tarihten önce “Ankara hükûmeti” vardı. Üç yaşındaki hükûmet, Lozan’dan sonra devlete dönüştü. Yeni devletin ömrü, üç yıl sonra yüz yaşını tamamlamış olacak.
İşte, ömrü yüz yıla yaklaşan Cumhuriyet’in nasıl ve hangi şartlar altında kurulduğunun da bilinmesi lâzım. Resmî tarih tezini hatalı ve güvenilmez bulduğumuz için, gerçek tarihin peşine düşmek ve hakikati olduğu gibi anlatmak adeta bir zaruret halini almış durumda.
Evet, bininci kere tekrar edelim ki, “yakın tarih”in “yalan tarih” vaziyetinde durmaktan mutlaka çıkması ve muhakkak kurtulması icap ediyor.
***
Kasım 1922’de Saltanat’ın kaldırılmasından sonra, yeni devletin yönetim şeklinin “Cumhuriyet” olacağı tahmin ediliyordu. Esasen, başka türlü de olmazdı, olamazdı. Bütün şartlar, yeni rejimin meşrûtî, yani demokratik bir cumhuriyet idaresini gerektiriyordu.
Aynı şekilde, yeni sistemin toplumdaki beklentisi ve karşılığı da bu yöndeydi. Yani, cumhuriyet idaresine karşı olanların hem sayısı çok az, hem sesleri pek zayıf çıkıyordu. Dolayısıyla, “Cumhuriyet”e karşı bir umumî kabul vaziyeti söz konusu idi.
Bu noktadan hareketle, yüzde yüz kat’iyyetinde söylenebilir ki, o tarihte Şark Cephesi’nin kahraman kumandanı olarak itibar gören Kâzım Karabekir Paşa da Cumhuriyet taraftarı idi. Üstelik, bunu bütün samimiyetiyle arzu ve talep etmekteydi. Nitekim, bağımsız bir siyasî hareketin içine girdiği anda bile, partisinin ismini “Cumhuriyet”le taçlandırmayı tercih etti. Yani, kendi başkanlığında şekillenerek 17 Kasım 1924’te resmen kurulan ve anamuhalefet vazifesini gören partinin adı Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası idi.
Hakikat bu merkezde olmasına rağmen, Cumhuriyet’in ilânı günlerinde, Karabekir ve arkadaşlarına bir haksızlık yapıldığı, hatta onlara komitacı bir oyun oynandığı da acı bir vakıa olarak karşımızda duruyor.
***
Evet, Cumhuriyet’in ilân edildiği (29 Ekim 1923) tarih, Millî Mücadele Hareketi’nin en gözde kahramanlarının Başkent’te bulunmadığı, yani onların Ankara dışında olduğu bir güne kasten denk getirildi.
Bundan dolayı da, zihinlerde haklı olarak birtakım soru işaretleri beliriyor.
Meselâ: Bizim gibi pekçok kimsenin de zihnini meşgul eden şöyle bir soru var: Cumhuriyet’in ilân edildiği 29 Ekim (1923) günü, İstiklâl Harbi’nin en güçlü ve parlak isimleri arasında yer alan Kâzım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Paşa, Refet Paşa ve Dr. Adnan Adıvar gibi önemli şahsiyetler neredeydi? Cumhuriyet’in ilânı safhasıyla ilgili olarak, onların isimleri neden hiç zikredilmiyor?
Bu suâlin net ve kısacık bir cevabı şudur: Millî Mücadele’nin kahraman kumandanları arasında liste başı olan bu şahsiyetlerin hiçbiri gerçekte Cumhuriyet’e karşı değildi. Aksine, onlar Cumhuriyetle birlikte demokrasiyi de savunanların başında geliyordu. Öyle ki, Cumhuriyet devrinin ilk anamuhalefet partisini (TCF) kuran, yine onlar oldu.
Ne var ki, bu şahsiyetlerin tamamı, Cumhuriyet’in ilân edildiği günlerde Ankara’da değildi. Hatta, Cumhuriyet’in ilânı, bilhassa o şahsiyetlerin Ankara dışında olduğu güne denk getirilmeye çalışıldığı dahi söylenebilir.
Zira, aynı yıl içinde yapılan genel seçimlerde II. Grub’a mensup alenen dışlandı. Dolayısıyla, siyasî manevranın ikinci kademesinde sıra bu şöhretli kumandanlara gelmişti.
Nitekim, kısa süre sonra teker teker dışlandılar, hatta yargılandılar. Cumhuriyet de, bir yönüyle belli bir grubun tekeline/inhisarına alındı ve Karabekir ile arkadaşları o “sevap”tan mahrûm bırakılmış oldu. Bilâhare, devlet/hükûmet idaresinden de büsbütün uzaklaştırıldılar zaten.
***
Karabekir Paşa, 29 Ekim (1923) günü çıkmış olduğu yurt gezisinin Trabzon etabındaydı. Aynı gün, vazife değişikliği yapılarak, kendisinin Birinci Ordu Müfettişliği’ne tâyin edildiği emrini alıyor. (Bkz: Günlükler: 882)
Yukarıda ismini zikrettiğimiz muhalif grubun diğer şahsiyetleri ise, 29 Ekim günü İstanbul’da bulunmaktaydılar. (Bkz: TTK Cumhuriyet Kronolojisi: 399)
Bir yıl sonra ordudan ayrılarak siyasete atılan ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kuracak olan o muhalif şahsiyetlerin 29 Ekim günü Ankara dışında olacakları önceden belliydi. Dolayısıyla, Cumhuriyet’in ilân edilmesi takvimi de bu “özel durum”a göre işletildiği söylenebilir.