Hayatının son yıllarını Süleymaniye Camii’ne açılan Kirazlı Mescid sokağındaki meşhûr medresede geçiren Zübeyir Gündüzalp’in yanında uzun kalan birçok kişiyle görüşüp tanıştık, konuşup hatıralarını dinledik: Sabahaddin Aksakal, Hakkı Yavuztürk, Ali Demirel; keza “Kutlular, Fırıncı, Birinci, Kırkıncı Mehmetler” olarak bilinen ağabeyler ve diğerleri.
Hemen hepsinin de, yazılı veya sözlü hatıralarında birbirini teyid ve tekid eden müşterek bazı noktaları tesbit ettik.
İşte, o müşterek noktalardan biri de, 1970 senesinin hemen başlarında meydân-ı zuhûra çıkan iki mühim hadisedir.
Birincisi: 1969 genel seçimlerinde “Bağımsızlar hareketi” olarak ortaya çıkan ve 26 Ocak 1970’te Necmettin Erbakan liderliğinde (AP’den ayrılanların da dahil edildiği) Millî Nizam Partisi’nin kurulması.
İkincisi: Bundan bir ay kadar sonra ise, günlük bir gazete olarak Bâbıâli’de boy gösteren Yeni Asya gazetesinin 21 Şubat 1970’te yayın hayatına başlaması.
İşte, bu yazı serisinde o iki hadiseye dair bazı hatıraları nakletmeye çalışalım. İlk hatıra, Mehmet Kırkıncı’nın 2004’te yayınlanan “Hayatım, Hatıralarım” isimli kitaptan:
Zübeyir Ağabey, çoğu zaman beni İstanbul’a çağırırdı. Hemen her defasında hayatî bir mesele ile karşılaşırdım. Yine beni çağırmıştı; yanına gittiğimde: “Duymadın mı? Yeni bir parti kuruluyormuş.” Duymadığımı söyleyince: “Necmettin Erbakan Bey, Tevfik Paksu, Hüsamettin Akmumcu, birleşip yeni bir parti kuracaklarmış. Allah korusun, bu yeni parti din nâmına kurulduğu için Müslümanları birbirine düşürür ve hizmetimize zarar verir. Buna bir çözüm bulmalıyız” dedi.
Geceleri Zübeyir Ağabey ile birlikte kalıyorduk. Sürekli bu meseleyi düşünüyor ve çok rahatsız oluyordu. Bir gece beni uyandırarak: “Kalk Hocam, kalk. Ben bu gece hiç uyuyamadım...” dedi. “Niye uyuyamadın Zübeyir Ağabey?” dedim. “Bu yeni partinin büyük bir fitneye vesile olacağından korkuyorum. İnsanlar zahire bakarlar ve siyasetin cazibesine kapılırlar. Bazı dostlarımızın bu kudsî iman hizmetini bırakıp siyasete girmelerinden endişe ediyorum” diye cevap verdi. Ben, Zübeyir Ağabey’in bu derece rahatsız olmasını kendimce fazla bulmuştum: “Bu kadar endişelenme Ağabey” dedim. “Yok Hocam! Olacağı bu” dedi. Biraz daha konuştuk. Sonra Zübeyir Ağabey odasına geçti.
Yeni Asya’nın ilk sayısı baskıya hazırlandığı gün, Boğaz Köprüsü’nün de temeli atılmış oldu.
Onun bu fevkalâde üzüntüsü beni de rahatsız etti. Bir çıkış yolu bulmak üzere düşünmeye başladım. Sabahleyin kahvaltı yaparken, kendisine şu teklifte bulundum: “Biz bütün ağabeyleri toplayalım. Tevfik Bey de, Hüsamettin Bey de Nur Talebesidir. Bunları çağıralım. Onlara Üstad’ın siyasete ait düsturlarından okuyalım” dedim.
“Bak, bu çok iyi olur” dedi. Hemen Mehmet Fırıncı’yı çağırdı: “Sen hemen Isparta’ya git. Oradan Tahirî Mutlu’yu, Bayram Yüksel’i, Mustafa Sungur’u, Tahsin Tola’yı, Ali İhsan Tola’yı İstanbul’a dâvet et” dedi.
Daha sonra partiye katılmaya hazırlanan Nur Talebelerini çağırttı. Bekir Berk’in Çemberlitaş’taki yazıhanesinde toplandık. Toplantıyı Zübeyir Ağabey idare ediyordu: “Herkes konuşursa bu işin altından çıkamayız. Bizim taraftan Tahsin Tola ile Mehmed Kırkıncı Hoca konuşsun. Öbür taraftan da Tevfik Paksu ile onun tensip edeceği birisi konuşsun” dedi.
Tahsin Tola Ağabey benden daha tecrübeliydi. Bana, “Hocam, öncelikle Tevfik Beyi dinleyelim. Bakalım, yeni bir parti kurmaya neden lüzum görmüşler. Önce onu bir anlayalım” dedi. Ben de kabul edince Tevfik Bey’e bunu sorduk. Bize şunları anlattı: “Ben Adalet Partisi’nden Adana mebusuydum. Fakat bu son seçimlerde Adalet Partililer bana oyun ettiler. Beni liste dışında bıraktılar. Ben de onlara kızdım. Bu kızgınlıkla Ankara’ya gitmiştim. Orada Necmettin Beyi gördüm. Ona, 'Yeter bu masonların peşinden koştuğumuz. Biz de yeni bir parti kuralım.' diye teklifte bulundum. O da kabul etti... Onunla prensip olarak anlaştık. Fakat, Necmettin Bey, 'Ben şeyhim M. Zahid Kotku Efendi’nin iznini almadan bu işe giremem. Önce onunla bir konuşayım’ dedi."
Bu söz üzerine Zübeyir Ağabey dizlerinin üzerine doğruldu ve şehadet parmağını yere sertçe bastırarak, “Allah senden razı olsun Tevfik Bey. Bana, Üstadıma sadâkat dersi verdin. Ben şimdi Üstadıma bin kat daha fazla bağlandım” dedi.