Bunu herkes bilir, ama çok az kişi buna kalpten inanır. Ümidi diri tutar, karamsarlığa düşmeden hizmetine devam eder. Hele kar, boran, fırtına peş peşe; sıkıntıların birisi biterken birisi başlıyorsa... Kara bulutlar ufku kaplamış ve güneşten bir ışık hûzmesi bile görünmüyorsa; baharın geleceğine ve güneşin doğacağına inanarak, ümitle, aşkla, şevkle hizmet etmek sağlam bir imanın göstergesidir. ‘Vazifesini yapıp Allah’ın (cc) vazifesine karışmamaktır. Çünkü mağlûp etmek veya muzaffer etmek O’na aittir. Bize düşen imanla, ihlâsla, ümitle; karşılığında insanlardan hiçbir ücret beklemeden, sırf Allah’ın rızasını kazanmak maksadıyla imana ve Kur’ân’a hizmet etmektir.

İNSANLARDAN BİR ŞEY BEKLEMEDEN

Varsın bazıları bu değerleri yozlaştırmış olsun; varsın insanların büyük çoğunluğu bu hakikatlerden yüz çevirsin! Yola beraber çıktığınız bazı kimseler sizi yarı yolda terk etse de; moraliniz bozulmasın. Bilâkis gidenlerin vazifesini de yapmak için şevkiniz ve gayretiniz iki katına çıksın. 

Merhum Arif Nihat Asya diyor ki: ”Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin!/ Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!/ Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın.../ Yürü, hâlâ ne diye kendinle savaştasın?/ Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın.!” Şimdi ‘bak şunlar da şöyle yapıyor, ama bunlar da böyle yapıyor’ mazeretiyle kolaycılığa kaçmadan, ‘kor ateşi tutmak gibi zor olan’ iman hakikatlerine sarılma vaktidir.

ŞEYTANIN TUZAKLARINA DİKKAT!

İslâm geldiğinde Yahudilerin nimetlerin en büyüğü olan hak dini reddedip; âhiret kurtuluşundan mahrum kalmamaları için, Kur’ân hakikatlerine kıyasen hiçbir değer ve anlam ifade etmeyen dünya malı, dünyevî mevki ve itibar peşinde koşmamaları istenmektedir. “Âyetlerimi az bir karşılık ile satmayın” mealindeki ifade, Allah’ın yüce ve kutsal kitabını ve dinini şahsî ve maddî çıkarlar için kullanıp yanlış yorumlayanlara, haramları helâl, helâlleri haram göstermeye kalkışanlara karşı kesin bir uyarıdır. Muhatap önce her insanın kendi nefsidir. Dünyevî hırsları ve ikballeri için bunları basamak yapanların halleri meydandadır.

ALLAH RIZASINI ESAS ALAN MUHABBET FEDAİLERİ

Muhabbet fedailerinin, imana hizmet erlerinin sayıca az olması da, sizin şevkinizi kırmasın. ‘Onlar ne kadar az da olsalar; manen bir ordu kuvvetindedirler.’ Hatırlayınız ki; bazı Peygamberler -Allah’ın selâmı üzerlerine olsun- bir ömür boyu insanları hak ve hakikate dâvet etmişler, ancak çok az kişi onlara inanmış. Fakat onlar yılmadan hakkı söylemeye devam edip, insanlardan bir şey istememişler; yine de Cenabı Hak onları peygamberliğin yüksek ücretiyle mükâfatlandırmış. ‘Onun için bu hizmette doğrudan doğruya O’nun rızasını esas maksat yapmak gerektir. Evet O razı olsa, bütün halk reddetse hiç ehemmiyeti yok.’

MEHDİ GELİNCE İŞBAŞINDA GÖRSÜN...

“Vur kazmayı dağa Ferhat/ Çoğu gitti azı kaldı.” Geceler çok kararsa da; çok kararan gecelerin sabahları tez olur. Bak şafak sökmek üzere! Cahiliye devrinin karanlıkları âlemlere rahmet olan Peygamberimizin (asm) gözünü korkutmadı. Aşk ve şevkini kıramadı, ümidini solduramadı. Bilâkis aşk ve şevkini arttırdı. Ümit çağlayanı Bediüzzaman Hazretleri’ni küfrün koyu karanlıkları, zehirlemeler, zindanlar ve makam mansıp tuzakları yolundan çeviremedi. ‘Dünya çok bozulmuş; Mehdi gelmeli’ diyen talebesine ‘Mehdi gelince seni işbaşında görsün’ diyerek ümitsizlik ve tembelliğe prim vermedi.

İŞTE ŞİMDİ TAM HİZMET VAKTİDİR!

Meşhur hikâyedir; ayakkabı pazarlamak için Afrika’ya giden iki elemanın, ayakkabı giymeyen yerlileri görünce çektiği telgraflar. Birincisi ‘Patron maalesef burada hiç iş yapamayız. Çünkü kimse ayakkabı giymiyor!’ İkinci elemanın çektiği telgraf ise şöyle: ‘Patron müjde! Burada muazzam iş yapabiliriz. Çünkü herkesin ayakkabıya ihtiyacı var.’

Bazıları ümitsizliğe düşebilir ve sizin de şevkinizi kırmak isteyebilir. ‘Ortam bozuldu, dinî cemaatler bile dünyevileşti. Siyasal İslâmın geldiği noktayı görüyorsunuz. Hâlâ mı hizmet’ diyebilir. Evet hâlâ hizmet! Telgraf çeken ikinci eleman gibi, aşkla şevkle haykırmak gerek: ‘Evet.. İşte şimdi tam hizmet vaktidir.’

ÜMİT, ŞEVK VE HİZMET CEMRELERİ DÜŞSÜN KALBİNİZE

Bakın baharın müjdecisi cemreler bir bir düşüyor. Sizin kalplerinize de ümit, şevk ve hizmet cemreleri düşsün! Bir Peygamber varisi olan Bediüzzaman’ın dâvâsını dert edinen bir gazete; karanlık güçlerin bütün engelleme ve boğma teşebbüslerine rağmen ümit meşalesini gelecek nesillere taşımak için var gücüyle gayret ediyor. Garip başlayan İslâmın iman ve Kur’ân hakikatlerini kendisine rehber yapmış. Garip şekilde kurulmuş ve garip şekilde 50. yaşını kutluyor. Ne mutlu o gariplere! Onlar merhum Osman Yüksel Serdengeçti’yi meftun eden garipler.

ALLAH YOLUNUN KARA SEVDALISI OLMAK

“Yaşlar ayrı, başlar ayrı, işler ayrı... Fakat bu ayrılıkta gayrılık yok! Hepsi bir şeye inanmış... Allah’a!.. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a... Onun ulu Peygamberine… Onun büyük kitabına… Kur’ân henüz yeni nâzil olmuş gibi, herkes aradığını bulmuş gibi bir hal var onlarda. Said Nur ve talebelerini seyrederken, insan kendini âdeta Asr-ı Saadet’te hissediyor. Yüzleri nur, içleri nur, dışları nur... Hepsi huzur içindeler. Temiz, ulvî, sonsuz bir şeye bağlanmak; her yerde hazır, nâzır olana, âlemlerin yaratıcısına bağlanmak, o yolda yürümek, o yolun kara sevdalısı olmak... Evet!.. Ne büyük saadet!“ (B. S. Nursî’nin Tarihçe-i Hayatı, Isparta Hayatı, s. 963)