"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

‘Gelirken adalet ve hürriyeti unutma dostum!’

M. Said ZEKİ
02 Mart 2020, Pazartesi 00:15
Sevgili dostum!

İlkbaharın bütün güzellikleriyle gelişi gibi; adalet, hürriyet ve huzur dolu günler de -er veya geç- gelecek inşallah! Buna can ü gönülden inanıyorum. Son mektubunda seni biraz karamsar gördüm. Bu değerlere inancın zayıflamış gibiydi. Gerçi şimdi hak, hukuk, hürriyet, adalet kavramlarından bahsetmek çok absürd gözüküyor. Bu değerlere inanıp savunmaya, saflık veya daha hafif ifadeyle bir naiflik olarak bakılıyor. Kimse gündeme bile getirmek istemiyor.

Mektubun ise yürek yakıcı: “Af, hürriyet, adalet kavramları kulağımı tırmalıyor artık. O gelecek olanın adı, “adalet” falan değil artık. Anne karnında durması gereken normal süreyi aşmış, anneyi de kendini de zehirlemiş bir bebek...” demişsin.

Bir de şahit olduğun yürek yakan olayı anlatmışsın sonra: “En yakın arkadaşımın eşi cezaevinde 4. yılını dolduruyor. Bu güne kadar hep yan yana, yürek yüreğe olduk. ‘3 çocuğuyla umut içinde beklemek nedir, o çocukları kırk takla atarak avutmaya çalışmak nedir’, yakinen bilirim.

Tam babanın yokluğuna alışacakken, anneyi de aldıklarında o yavruları gözetmek, gözyaşlarını silip, ümitlerini yeşertmek, korktuğunu belli etmeden “ben yanınızdayım” diye yüreklendirmek nedir, evet ne yazık ki onu da bilirim.

İçerideki bebekli annelerin çilesini düşünmeye bile cesaret edemiyorum. Haberleri takip ettikçe, kalbimde bir volkan... Analar acılı.... Şehitlerimiz mübarek.... Mülteciler perişan....Siyasîler suspus... Dünya maddî ve manevî bir buhran geçiriyor.”

Evet, haklısın; yakın çevremizde bile yüzlerce mağdur ve masum insan var. Savaş ve haksızlık, en fazla kadınları ve çocukları vuruyor. Şehit haberleri yürek dağlıyor. Ve ateş düştüğü yeri yakıyor. Allah yardımcıları olsun.

***

“Dayan yüreğim dayan” günüydü!

***

Elimizden geleni yapıp, hatalardan ders alarak tövbe edip, iyiye, güzele, adalete doğru yürümek ve neticeye tevekkül etmek gerekiyor, yine de.. Evet; ümit ve inancımızı yitirmeden her yerde, her alanda ve herkes için adaletin tecellisine çaba sarf etmek gerek.

Ümitsizlik sana yakışmıyor dostum! Silkelen kendine gel! Zalimlerin istedikleri de, zaten bu değil mi? Ümidi öldürmek, cesareti kırmak, çöküntü yaşatmak... ‘Yeis mâni-i herkemâldir’, unutma. Goethe’nin “mal kaybeden, bir şey kaybetmiştir, onurunu kaybeden birçok şey kaybetmiştir. Fakat cesaretini kaybeden her şeyini kaybetmiştir” sözünü hatırla bir kez daha. Evet, evet, ümitsiz değiliz asla!

***

Sözlerin en güzeline kulak verelim: “De ki: Ey kendi nefsleri aleyhine israfta bulunan, haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer-53)

Ne dersin? Ben her şeye rağmen ümidini yeşil tutmak gerek diye düşünüyorum. Demokrasiyi, adaleti kötüye kullanarak, hak ve hürriyetlere darbe vurarak, dünyayı şikâyet ettiğimiz hâle getirdiler. Ama çıkış yolu yine ondan, yani adaletten geçiyor. Suçlular cezalarını çeksin ve çekecek elbette. Masum ve mazlumlara da şefkat gösterilecek.

Uykusuzluğun çaresi uyumak, açlığın çaresi yemek yemek, biliyorsun. Yüzyıl geçse bile formül bu. Zulmün çaresi de, panzehiri de yine adalettir. İlla adalet! İlla adalet! ‘Yerler ve gökler adaletle ayakta durur’ çünkü!

***

Güzel bir tebessüm, teselli edici bir söz bile sadâka hükmünde ise, bunu masumlardan, mazlumlardan, şehit ailelerinden esirgememek lâzım, değil mi kardeşim? Evet, geceler çok karardı. Demek sabah yakındır. Zulümler, en kuvvetli göründüğü zaman yıkılmış hep tarih boyunca.

Zorluk anında aktif mücadele, aktif sabır, ‘inanıyorsa, inancın gereğini yaşıyorsa üstün ve galip’ geleceğine olan inancını yitirmemek… ‘Cinayetin neticesinden sonra, mükâfatın mukaddimesi’ olan güzel günleri beklemek gerekiyor. Bize düşen bu: zulmün karşısında, mazlumun yanında durmak; umudu karartmadan yaşama sevincini diri tutmak dostum.

***

Diğer taraftan ‘beşer zulmetse de âdil olan kaderin adalet edeceği’ hakikatini unutmayalım. ‘Acaba hangi amelimizle kadere fetva verdirdik ki; bu musîbet başımıza geldi? Bir özeleştiri, bir nefis muhasebesi de katiyen şart. Musîbet umumî bir hal aldıysa, umumun hatasından meydana gelmiş demektir. Bundan kurtulmanın çaresi de, umumî bir tövbe etmek, hatalardan ders çıkarmak ve istikamet üzere yaşamaktır; biliyorsun!

***

Sevgili Dostum; sen yine de -her şeye rağmen- gelirken yanına ümit, hürriyet ve adaleti de almayı unutma. Bak; bütün güzelliğiyle ilkbahar sahneye çıkıyor bu günlerde. Ve Sabahattin Ali ümidini tazeliyor:

“İlkbahar gibi bir mevsimi olan bu dünya, üzerinde yaşanmaya değer... Ne olursa olsun...”

Okunma Sayısı: 2155
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Pınar

    2.3.2020 08:11:31

    Çok guzel bir yazı olmuş... İçim bir kere daha ümitle doldu, kalbimin attığını bir kere daha hissettim... Allah razı olsun..

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı