“Aydınlıktan yarı karanlığa öyle yavaş geçmişlerdi ki, ne kaybettiklerinin hemen hiç farkında değillerdi.”
Aydınlık ile karanlığın, iyi ile kötünün, doğru ile yanlışın, adalet ile zulmün, istibdat ile hürriyetin mücadelesi insanlık tarihi kadar eskidir.
Platon’un mağara benzetmesinde olduğu gibi; insanlara bazen maddi ve manevi esaret zincirlerine vuruluyor.
Gerçekleri göremiyor, kendisine anlatılanları sorgulamadan gerçek diye kabul ediyor. Toplu bir akıl tutulması ve ülke ‘Körler Ülkesi’ne dönüşüyor. “Güvercinler gibi bağrışıyoruz adalet için...”
***
H.G. Wells’in bir hikâyesi Körler Ülkesi..
And Dağları’nın vahşi çorak topraklarında, insanların elini eteğini çektiği korkunç boğazlar ve buz kaplı bir geçit aşıldıktan sonra ulaşılabilir Körler Ülkesine. Vakti zamanında İspanyol zulmünden kaçarak vadiye sığınmış ve körlük belasıyla cebelleşen insanların dünyayla bağlantısı kopmuştur. Körlüğe derman bulmak için köyden ayrılmış ve koca dünyada mahsur kalmış bir adamın anlattıklarıyla bir efsane olarak varlığını sürdürür Körler Ülkesi.
Bir gün...
***
“Körler Ülke’sinde Tek Gözlü İnsan Kral’dır.” Öyle mi?
Bir gün birisi çıkıp gerçekleri anlattığında, ona deli nazarıyla bakıyorlar(!)
Körler Ülkesi’nde doğruları söyleyenler, “ipe sapa gelmez laflar eden vahşi adamlar”dır.
Gören adam, her ne kadar ‘görüyorum, şunlar şunlar var’ dese de; her şeyin doğrusunu sadece Körler Ülkesi’nin vatandaşları bilir. Kendini asıl, ideal doğru; ötekini sapkın, aykırı, vahşi ve “hain” görür!
Gören göz itiraz ettiğinde, Körler Ülkesi’nin filozofları girer devreye, “çarpık zihniyeti” hakkında onunla uzun uzun sohbet eder, bir halüsinasyonun kurbanı olduğunu söylerler.
İtiraz devam ederse, bu kez güç devreye girer ve hapsederler.
Ve son nokta: Bu tuhaf, aykırı adam, onlara göre hastadır, tedavi edilmesi gerekir.
Kör bir doktor, “Beyninde sorun var” der. Göz (ve akıl) denen o tuhaf şeyler, beyni meşgul ve rahatsız ediyor. Eğer gözler bir ameliyatla alınırsa, akıl sağlığına kavuşur ve “kör vatandaş mertebesi”ne yükselerek(!) örnek bir vatandaş olur.
***
Ütopya ve distopya tarzı eserler yazan George Orwell’e ve Jose Saramago’ya da birer ‘merhaba’. Görene mi, köre ne mi?
Wells biraz abartmış. Demokratik ülkelerde böyle şeyler asla olmaz(!)