"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

AKP, Demokrat Partinin devamı mı?

Mehmet FIRAT
09 Ağustos 2014, Cumartesi
AKP iktidara geldikten ve DYP siyaset sahnesinde iyice zayıfladıktan sonra özellikle ‘’Demokratları, din, Kur’ân, vatan namına destekleme’’ iddiasındaki camiada belirgin görüş farkları ortaya çıkmaya başladı. AKP’nin üst üste aldığı seçim başarıları bu farkların açılmasını arttırdı.
Bir yanda muhafazakâr demokrat olduğunu söyleyen ve siyaseten başarı elde etmiş bir parti, diğer tarafta asıl Demokrat geleneğin sahibi olduğunu söyleyip kenara itilmiş bir siyasî hareket. Gerçekte Demokratların devamı hangisi, bunu bilip sahip çıkmak isteyenler açısından biraz zihin egzersizine kalkıştık. Bediüzzaman’ın iki sözü bu konuda epey faydalı olacaktır: 1- Müştebih ağaçlarını birbirinden ayıran semereleridir (benzer ağaçları birbirinden ayıran meyveleridir) 2- “Zaman bir büyük müfessirdir; kaydını izhar etse, itiraz olunmaz.” cümlesi. Evet 12 yıllık AKP iktidarı Demokratların devamı konusunda yeterince fikir verecek icraatlarla doludur.
Öncelikle olaya tarihî kronoloji ile bakalım. DP ve Menderes konusunda kimse Üstadın desteği konusunda tereddüt etmeyecektir. Üstadın vefatı ve DP kapandıktan sonra bu camia AP konusunda büyük bir ittifakla karar vermiştir ve Demokratların devamı konusunda tereddüt yoktur. Bazı ‘’Talebelerin’’ MNP/MSP veya MHP’yi desteklemeleri  Demokratların devamı olduğu için değil, farklı mülâhazalarla olmuştur. 
12 Eylül İhtilâlinin kapattığı ve yönetim kadrosunu siyasetten uzaklaştırdığı AP, ANAP tuzağına rağmen DYP’de devam etmiş ve yine Nur Talebelerinin ekseriyeti Demokratların devamı konusunda DYP ve daha sonra bu hareketin başına tekrar gelen Demirel’i görmüştür. 
Söz konusu tartışmalar ve ortaya çıkan karışıklık Demirel’in cumhurbaşkanlığına geçmesi sonrası yerine gelen siyasî kadroların yaptığı hatalar ile gelen yıpranma sonrasıdır. 2002 yılına kadar iyi- kötü DYP bu devam olma konusunda tartışılmıyordu. Vaktaki Millî Görüş 28 Şubat ile yüzleşince kullanılan sivri ve itici dilin getirdiği zararları gören ve kim ne derse dersin “Siyasal İslâm’ın temsilcileri’’ oldukları konusunda şüphe duyulmayan bir ekip ‘’gömlek değiştirdik’’ diyerek bu partiden ayrılarak yeni bir parti kurunca işler değişti.
Merkez sağdaki partilerin ciddî bir yıpranma yaşamaları, RP’nin seçmende kaybettiği ciddî güven ve Erdoğan, 4 aylık mahkûmiyetinin de getirdiği rüzgâr ile iktidara gelen AKP, iktidardaki yerini pekiştirince siyasette ciddî bir alternatif olmayı başarmış DP devamı partinin zayıf görüntüsü mevcut tabloda yeni arayışlar doğurdu. Hazır iktidarda iken ve ‘’muhafazakâr, demokrat’’ olduğunu söyleyen bir parti var iken, neden AKP bu camianın yeni partisi olmasın? Zamanla bu benimsendi ve kalbin isteğine akıl uydurulmaya çalışıldı ve olsa da olmasa da bir kesim tarafından kabul gördü.
Tam burada konuyu açmakta fayda var. Aslında başlangıçta AKP, Demokratların devamı diye desteklenmedi; gücü ele geçirilince bu kabul avantajlı ve cazip geldi. Ne demek istediğimizi açıklamak için şimdi farazi bir tablo çiziyoruz; diyelim ki 2002 ve sonraki seçimlerde şöyle bir tablo çıktı: %’de olarak DYP: 34, CHP: 22, SP: 14, MHP: 14, AKP: 4, DİĞERLERİ kalan kısmı paylaşsın. Şimdi herkes elini vicdanına koyup DOĞRUYU, YALNIZ DOĞRUYU söylesin, bu tabloda Üstadın talebeleri dahil hangi Nur Talebesi Erdoğan’ın AKP’si Demokratların devamı ben ona oy vereceğim derdi. Hele bu oy oranını binde 5-8 gibi düşünün, bu gün göğsünü siper edenlerden kaç tanesi AKP der. Buna evet diyen kim olursa olsun doğru söylemiyor demektir.
Demek burada ölçü aslında AKP’nin gerçekten Demokratların devamı olup olmadığını ölçüp- biçip anlamak ve ona göre tavır almak değil. His ve heveslerimize fikir kılığı giydirip, arzularımıza meşrûiyet kazandırmak isteği var. Bu arada “her günahta Rab’binin onu görüp işittiğini bilen ve vereceği  ya da veremeyeceği hesap sonrası çekeceği cezayı bilip bundan rahatsız olanların, zayıf bir şek karşısında Allah’ın inkârına yönelmeleri gibi, gerçek Demokratların temsilcilerini görenlerin duydukları rahatsızlık Demokratlardan nefrete ve her zeminde onun temsilcilerine ifrat derecesinde adâvete dönüştü. Geçmişte yanlarında oldukları insanlara duyulan kinin makul bir açıklaması olamaz. Geçmişten pişmanlık, mevcuda düşmanlığa dönüşmüş. Va asefa! Bu arada geçmişlerinden pişmanlık duyanları meselâ 1980 yılına götürelim: Ortada 4 parti var, CHP, AP, MSP, MHP. Bu arkadaşlar aynı şartlarda kime oy verecekler? Tercihleri değişmeyecekse o gün oy verilenlere bu kadar düşmanlık neden? Unutmayalım bugünün Demokrat-muhafazakâr denilen partisinin kadrolarını büyük kısmı o günkü MSP’de talim yapıyordu. Demek istediğimiz kin ve adavetin de bir ölçüsü olmalı.
Peki kronolojik seyri bilinen ve halen devamı olan parti ortada iken, siyaset sahnesine çıktığı andan itibaren Demokratlardan haz etmemiş olan bir siyasî kadro nasıl kavga ettiği kadronun yerini alır? 12 Eylül gibi asıl kapatılıp bir fetret gelişmiş olsa (kısmen ANAP gibi) oturup tartışalım deriz. 
Şimdi gelelim zaman en büyük müfessirdir, kaydını koysa itiraz edilmez prensibine. Üstadın Sünûhat’taki  din için siyaset atılma konusunda söylediklerine bakalım: 
l Dinsizliği görmüyorsun, meydan alıyor. Din namına meydana çıkmak lâzım.
l Evet lâzımdır. Fakat kat’î bir şart ile ki, muharrik aşk-ı İslâmiyet ve hamiyet-i diniye olmalı. Eğer muharrik veya müreccih, siyasetçilik veya tarafgirlik ise, tehlikedir. Birincisi hata da etse, belki ma’fuvdur. İkincisi isabet de etse, mes’uldür.
Denildi:
l Nasıl anlarız?
Dedim:
l Kim fâsık siyasetdaşını, mütedeyyin muhalifine, sû’-i zan bahaneleriyle tercih etse, muharriki siyasetçiliktir. Hem umumun mal-ı mukaddesi olan dini, inhisar zihniyetiyle kendi meslekdaşlarına daha ziyade has göstermekle, kavî bir ekseriyette dine aleyhtarlık meyli uyandırmakla nazardan düşürmek ise, muharriki tarafgirliktir.
Meselâ: İki adam döğüşürler. Biri, zaîf düşeceğini hissederken, elindeki Kur’ân’ı kavîye uzatmakla himayesini dâvet edip, kavî bir ele vermek lâzımdır. Tâ beraber çamura düşmesin. Kur’ân’a muhabbetini, hürmetini göstersin. Kur’ân’ı, Kur’ân olduğu için sevsin. Eğer kavînin karşısına siper etse, himayet damarını tahrik etmeye bedel, hiddetini celbeder. Kur’ân’ı kavî bir hâdimden mahrum bırakmakla, zaîf bir elde beraber yere düşerse o, Kur’ân’ı kendi nefsi için sever demektir. (Sünûhat-Tuluat-İşarat 53 - 54 )
Şimdi mevcut hale; fasık siyasetdaşı tercih eden örnekleri az mı görüyoruz? Muhalif her düşüncedeki insanın “şer odağı, Yahudi uşağı, dış güçlerin maşası, vatan haini, virüs, ur v.s, v.s’’ ilân edildiği, daha düne kadar bunların bir kısmı ile beraber iman ve Kur’ân hizmetine koşulduğu bilinmekte iken, darbecilere, her yönüyle dünyevîlik kokan ve haram işlere bulaştığı çok insanca müsellem olmuş insanlara karşı tu kaka edilmiş olmak; günaha, hırsızlığa bulanmışların el üstünde tutulmaları, tercih edilmeleri muharrik unsurun siyaset olduğunu göstermiyor mu?
Her seçim öncesi “bunlar dindar, bunlar kâfirler ile, Yahudiler ile şer odakları ile mücadele ediyor’’ diye her eleştiriye göz kapamak, göz kapandığı gibi çok ağır ithamlara karşı, din elden gidecek tavrı, kavgada çamura düşecek ile Kur’ân’ı siper emek değil midir? Neden siyaseten, vicdanen, devlet adabı yönünden vermeleri gereken hesabı vermeyenlerin önüne din-iman-Kur’ân konuyor? Aksi halde çok ciddî hırsızlık ithamlarına cevap verme yerine bütün adalet düzenini alt-üst eden icraatlara kayıtsız, şartsız ve herhangi bir delile dayanmadan, destek olmanın izahını kim yapabilir? (Kimse yeni gözaltılardan bahsetmesin, çünkü hepimiz görüyoruz ki, önce hapis sonra, delil bulunması işlemleri adiyattan olmuş!)
Kronolojik olarak Demokratların devamı olmayan bir parti gerçekten kadroları dağılmış ve zayıf düşmüş, neseben devam eden DP yerine Demokratların devamı olabilir mi? Burada Bediüzzaman Hazretlerinin yukardaki muhteşem tesbiti devreye giriyor; müştebih (benzer) ağaçları ayıran semereleridir (meyveleridir). Demokratların en bariz özelliklerinden olan dini siyasete alet etmeme, hukukun üstünlüğü, yargıya müdahale etmeme, yargının kararlarına saygı duyma, istibdata karşı olma, halkın haber alma özgürlüğüne saygı, basına baskı yapılmaması, muhaliflere hak-kı hayat, üretim temelli kalkınma gibi özelliklerin hangisinden ne kadar var? 
Şimdi soralım; hangi Demokrat lider çok ağır hırsızlık ve yolsuzluk ithamlarından hesap vermeden kaçar ve bu konu gündeme gelmesin diye bütün adliye ve kolluk teşkilâtını tar*u mar eder? Hangi Demokrat lider mahkemenin inşaat durdurma kararına rağmen ‘’gücü yeten durdursun” der? Hangi demokrat lider eşit şartlarda yapılmış ve kazanılmış ihaleyi iptal ettirip yandaşına verir? Hangi Demokrat lider gazete yönetimlerini arayıp onlara “ayar çektirip’’ ağlattırır? Hangi Demokrat lider tv alt yazılarına müdahale eder? Hangi Demokrat lider mahkeme kararlarını iptal ettirmeye, mahkeme seçimlerine müdahaleye kalkar? Ve hangi Demokrat lider partisinin oy hesabı için ülkesini savaşa sokma senaryoları yaptırır? İstenirse tablo çok uzatılabilir ve görülecektir ki dünyanın hiçbir gelişmiş demokrasilerinde görülmemiş garabetler yaşanmakta ve hepsine de kılıf bulma gayreti had safhada olmaktadır.
İnsan hakları veya ekonomi ile ilgili bazı müsbet icraatlar müreccih olamaz. Basitçe bunu şöyle açalım; meselâ Ecevit’in DSP’si enflasyonu düşürüp, kalkınma hızını arttırıp bir çok kilometre bölünmüş yol, havaalanı yapsa, olmaması gereken başörtüsü yasağını kaldırsa idi, Nur Talebeleri DSP veya CHP’ye oy verir miydi? Demek bizim ölçümüz Demokrat olma noktasıdır, yoksa bazı güzel icraat bizim aradığımız ölçüleri yerine getirmez. Şunu da biliyoruz ki ekonomide ciddî bir sarsıntı (yapılan araştırmaların gösterdiği gibi) AKP’yi hallaç pamuğu gibi savuracaktır. 
Evet son olarak gerçek Demokratlar bellidir ve ‘’çakma Demokratlar’’ asılın yerini tutamaz. Bizim tesbitlerimiz zorlama Demokrat oluşturma yerine olanı görme gayretidir. Demokratlar iktidar olup olmaması bu gerçeği etkilemez.
AKP’nin Demokratların devamı olması bir gerçeğin tesbiti değil bir arzunun dışa yansımadır!
Okunma Sayısı: 5651
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Fatih ERDOĞAN

    29.10.2015 16:03:51

    Tebrik ederim. Allah razı olsun. Mükemmel bir yazı olmuş.

  • Bahattin Yavuz

    10.8.2014 02:41:00

    Muhterem Mehmet kardeşim R. Nur ölçüleri ile yaptığınız değerlendirme tam yerinde ve isabetli olmuş, Allah razı olsun. Muhakkik Nur talebeliği böyle olur, tebrikler.
    Siirt’te CHP’nin desteğiyle yapılan seçimle, M. Vekili, ordan da Başbakan olduktan sonra, Bush’un Irak ve Afg. işgal isteğine karşı , TBMM ve kamuoyu’na rağmen, havadan, karadan, denizden ve limanları, üsleri Bush’un emrine vererek milyonlarca müslümanın(çocuk, kadın, sivil) zalimce öldürülmesine aracı ve destek olunması dehşet cinayetini(misaller en son Suriye ile çoğaltılabilir) hangi demokrat lider veya kadro yaptı? Demirel 1967 Arap-İsrail savaşında başbakan, ABD başkanının bize destek ver incirliği bize aç talebine karşı: Araplar bizm din kardeşimizdir ve komşumuzdur sana destek vermem ve incirlik üssünü açmam, demesi aradaki farkı gösterir ve misaller çoğaltılabilir. Siyasal İslam ve ikinci avrupa zihniyeti siyaset aleminde dehşet zulümlerde ne yazıkki rahat anlaşıyor(işte BOP eşbaşkanlığı, ki bunun açılımı perde arkası BİP’dir ve işgaller, Yahudi Cesaret Madalyası..) R. Nur ölçülerine göre AKP’nin icraatları siyasal İslam olduğunu başından beri misalleri arttırarak gösteriyor, oy çokluğu bize ölçü olamaz, Hz. Üstad maişette sevadı azama uymuş, siyasette değil, ne yazıkki başta iktidarı destekleyen Hz. Üstad’ın talebeleri ve onları kendilerine örnek alanlar, müslüman ekseriyetinde yanılmalarına neden oluyor, işte Hz. Üstad’ın bu talebeleri; 12 Eylül’e ve 82 İhtilal anayasasına verdikleri destekle yanıldıkları gibi. Hz. Üstad Zübeyir abi için bu taş kafayı kimse yanıltamaz ama sizleri meslek ve meşrebimin aleyhinde kullanabilirler ikazı’nın ne kadar harika ve biiznillah istikbali gören ikaz olduğu görülüyor..

  • Garib Doğu

    9.8.2014 13:42:00

    Mükemmel bir yazı.Akıl,mantık,Risale-i Nur ölçülerinin hakim olduğu bir yazı.Mesele ilmi olarak izah edilmiş.Fikir ve düşünce ağırlıklı.Yaşanan hayatla da irtibatlı ve realist bir yaklaşım.Müstakim bir nazar.Yazarını tekrar tekrar tebrik ediyor,bu bap ta daha nice, akıl,fikir ve ilim ürünü yazılar bekliyor,sağlık ve afiyetler diliyorum.

  • Receb batman

    9.8.2014 13:36:00

    Dünyevi arzulara müptela olup kendi çizgilerinden sapanlara,bir tokat mahiyetindeki yazınız için tebriklerimi sunar,
    Yazılarınızın devamını dilerim...

  • Turhan arif

    9.8.2014 12:12:00

    Elinize, kaleminize, risaleleri hazmetmiş zihnimize sağlık. Bu kadar sarih izahınız için Allah razı olsun. Her seçim zamanı turnusol kâğıdı işlevi görüyor. Bizler de salabet kazanıyoruz. Meyveli ağaç olduğumuz anlaşılıyor. Elhamdülillah Haza min faslı rabbi. Selamlar.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı