"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

15 Temmuz’un 3. Yıldönümü… Adalet ve demokrasi ortak paydasında birleşilmeli

Mehmet KARA
15 Temmuz 2019, Pazartesi 00:05
15 Temmuz “kanlı darbe teşebbüsü”nün üzerinden üç yıl geçti.

Bu “kara gün” şehitleriyle, yaralılarıyla ve sonrasında yaşananlarla bilânçosu çok ağır olan bir darbe teşebbüsüydü.  Geçen üç yılda mahkeme safahatları, görevden almalar, tutuklamalarla hâlâ Türkiye’nin en önemli gündemi…

Bütün darbeler, ara dönemler ve teşebbüslerde olduğu gibi 15 Temmuz da Türkiye’nin demokrasi tarihine derin yaralar açtı. Darbe teşebbüsünün olduğu gece bütün partilerin Meclis’te milletin iradesine ve demokrasiye sahip çıkması, ardından meydanları dolduranların demokrasinin yanında durmuş olması milletin demokrasiye bağlılığını göstermişti.

Ancak 15 Temmuz darbe teşebbüsünün hemen ardından oluşan olumlu hava fırsata dönüştürülemedi. Kısır siyasî çekişmeler ortak değerlerde buluşmayı engelledi. 

Demokrasi ve adalet denilince asıl olan parti değildir. Demokrasi ve adalet bir partinin tekeline verilemeyecek kadar ortak ve en önemli değerlerdir. İktidarıyla, muhalefetiyle herkes “demokrasi ve adalet” kavramında birleşebilmelidir.  

Bu öncelikle ülkenin bir an evvel normalleşmesini sağlayacaktır. Ortak akılla, daha fazla demokrasi, daha fazla hürriyet, daha fazla insan hakları için reformlar yapabilmenin yolu bulunmalıdır.

Siyaset kurumunun görevi, milleti kutuplaştırmadan, ayrıştırmadan, ötekileştirmeden bu ortak değerler etrafında birleştirmektir. 

Darbe dönemleri “adalet”e en çok ihtiyacın olduğu dönemlerdir. Çünkü hak, hukuk, hürriyetler o dönemlerde askıya alınır.

Adalet devletin temelidir. Adalet demokrasinin de vazgeçilmez unsurudur. Devlet olabilmenin en önemli vasfının birincisi hiç şüphe yok ki adalettir. Temeli sağlam olmayan bir yapının ömrü ne kadar kısa olursa, adaletle yönetilmeyen, ya da adaletin tam olarak uygulanmadığı bir devletin de temelleri sağlam olmaz. 

Adalet olmazsa kargaşa ve kaos olur. Adaletin ve adalet duygusunun zedelenmesi, ülkenin birliğine, bütünlüğüne, refahına zarar verir.

Demokrasiye darbe yapanlara en güzel cevap adaletin kâmil manada tesis edilmesidir.

Bu temel prensipleri hatırlatırken şunu da not edelim. KHK ile işten atılan, sonrasında mahkeme ve OHAL İnceleme Komisyonu tarafından iade edilen pek çok kamu görevlisi ya işine başlatılmıyor, ya da eski görevine döndürülmüyor. 

Bu da mağduriyetlerin oluşmasına sebep oluyor. Diğer mağduriyetler de cezaevlerinde tutuklu bulunan binlerce insanın üç yıl geçmesine rağmen hâlâ mahkemelerinin neticelendirilememesinden kaynaklanıyor. Cezaevlerinde sağlıksız şartlar altında hastalar, bebekler, kadınlar var. 

Bu yüzden de yargılamaların hızlandırılması mağduriyetlerin bitmesine sebep olacağı ve insan hakları ihlâllerin önüne geçeceği için son derece önemlidir.

Bu vesileyle bir kez daha darbe teşebbüsünde şehit olanlara rahmet ve mağfiret, kederli ailelerine başsağlığı diliyoruz… 

Cenâb-ı Hak böyle “kara bir günü” daha milletimize ve ülkemize yaşatmasın…

DOĞRU OLAN HAKLARINI VERMEK DEĞİL Mİ?

Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi Bülent Arınç, kurulun ilk toplantısında maaşlarına zam yapılmasını eleştiren haberlere tepki gösterirken, “Buradan gelecek olan para ne kadarsa yarısını burs, yarısını da KHK’larla mağdur olan binlerce kişi var. 

Daire başkanı adam, dâvâ açılmamış, takipsizlik kararı alınmış, ama görevine iade edilmemiş. Bir kısmının eşi evlere temizliğe gidiyor, yumurta satıyor. 

KHK’larla işlerinden atılmış, beraat kararı almış, koğuşturmaya yer olmadığı kararı alınmış insanlar var. Benim çevremde, ailemden insanlar var. Yoksa ceza alanlarla ilgili bir şey demiyorum” diyor.

Arınç, bu sözüyle KHK mağdurlarının olduğunu kabul etmiş oluyor. Zira, mağdurların olduğu kabul edilmiyordu. Onbinlerce mağdur olduğu bilinirken, Sayın Arınç maaşından kaç mağdura yardım verebilecek ki? Doğru olan kısa zamanda mağdurların mağduriyetlerinin giderilmesi değil midir? Bakalım, Sayın Arınç, YİK’nun ikinci toplantısında bunu istişareye sunabilecek mi?

HANİ GEÇ GELEN ADALET, ADALET DEĞİLDİ?

Düşünce ve ifade hürriyetinin sınırlarının genişletilmesi, yargıya güvenin arttırılması gibi hedefler ihtiva eden “yargı reformu strateji belgesi” yaklaşık bir ay önce Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanmış, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül tarafından da “kısa zamanda” Meclis’ten çıkacağı söylenmişti.

Gelinen noktada, 1. Yargı paketinin “yaşanan tartışmalar” sebebiyle Meclis’in açılacağı Ekim ayına bırakıldığı söyleniyor. 

Sayın Gül, “Geç gelen adalet, adalet değildir. ‘2, 3, 5 yıl sürecek, al sana adaletini veriyorum...’ geçmiş olsun. Bana şimdi lâzım, hasta ölmeden, adalet gecikmeden tecelli etmesi lâzım” ve “Bir tek masumun bile haksız yere suçlanmasını kabul edemeyiz” diyordu.

Ancak öyle anlaşılıyor ki, adalet yine geç gelecek, geç tecelli edecek.

Okunma Sayısı: 3392
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı