CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçmişte mağdur olmuş toplumun değişik kesimleriyle uzunca bir zamandır “helalleşme” adına altında görüşmeler yapıyor. İmam Hatipliler, KHK’lılar, 28 Şubat mağdurları, Mavi Marmara mağdurları, Diyarbakır Anneleri bunlardan bazıları…
Helalleşmenin “iktidara gelmekten daha önemli” olduğunu ve böyle gördüğünü söylüyor. Amacının milleti barıştırmak, kırılan kalpleri tamir etmek, açık olan yaraları sarmak olduğunu söylerken de, “Herhangi bir beklentim yok. Ülkeme bir miras bırakmak istiyorum. Bu benim en büyük başarım olacak. Ülkenin şifaya ihtiyacı var. Ayrıştırmanın bitirilmesi gerekiyor” ifadesiyle helalleşme sürecini özetliyor.
Bunları söylerken, “Benim liderliğini yaptığım partinin de geçmişte açtığı derin yaralar var. Uzun süredir, önce yaralar oluşturan, o sistemi değiştirmek için uğraşıyorum. Geçmişte yapılan hataların sorumluluğunu almayı ve bunlar için birbirimizden helallik istemeyi bilmeliyiz. Artık helalleşme zamanı” diyerek de amacını anlatıyor.
Bu çerçevede 28 Şubat 1997 sürecinde inançlarından dolayı memuriyetten atılanlarla görüşüyor. Kendisinin de 28 Şubat mağduru olduğunu, fişlendiğini ve mahkemelere gidip aklandığını anlatırken, “ikna odalarına sokulan başörtülülerle helalleşmeliyiz “diyerek de partisinin o süreçte yaptığı büyük hataları kabul ediyor.
Bu çerçevede 1987’den beri gazetecilik yapan, Refah-Yol döneminde tanınan bir haktan yararlanıp öğretmenlik yapmak isteyen Sultan Kara’nın o süreçte yaşadığı sıkıntıları gazete ve televizyon ekranlarından öğrenen Kılıçdaroğlu, “helalleşme süreci”ni başlattığı ilk günlerden itibaren medyanın ve herhangi bir parti yöneticisinin olmadığı ortamlarda kendisiyle görüşüyordu. Yaptığı görüşmeleri o dönemde yaşanılan sıkıntıları isim vermeden televizyon programlarında, grup toplantılarında ve değişik konuşmalarında anlatıyordu.
Dinlediklerinden çok etkilenen ve o dönemde yapılan yanlışlardan dolayı bu insanlardan özür dilenmesi ve helalleşilmesi gerektiğini, bunun da kamuoyunun önünde yapılması gerektiğini Sultan Kara’ya anlattı. Neticede Eşi Selvi hanımla birlikte Sultan hanımın evine misafir oldu. Orada tekrar yaşanılanları Sultan hanımdan dinleyen Kılıçdaroğlu, kendisini takip eden gazetecilere çıkışta yaptığı açıklamalar ile de bunları dile getirdi.
Devletin, yapılan bu haksızlıklar dolayısıyla; haksızlığa uğrayanlarla helalleşmesi gerektiğini anlatırken, “Bir hata yaptık, bu hatanın telafi edilmesi lazım. Sıradan bir hata değil, insanların hayatlarıyla oynuyorsunuz, gelecekleriyle oynuyorsunuz. Bunun telafi edilmesi lazım. Bunun için de bizim, toplumun, herkesin öncülük etmesi lazım. Geçmişte yaşananların tekrarlanmaması için hepimizin bir şekilde mücadele etmesi gerekiyor” diyerek işin özünü dile getirirken, “Kalıcı olarak çözmemiz gerekiyor. Bu sorunu kalıcı olarak çözdüğünüz andan itibaren zaten devlet olarak o insanlarla helalleşmiş olursunuz” demesi de şu anda başörtüsü yasağını kaldıran bir kanun ve anayasal bir güvence olmadığının altını çiziyor. Önümüzdeki dönemde bu konuda bir adım atılacağının da işaretini vermiş oldu.
Görüşmenin ardından farklı yorumlar yapıldı. Genel olarak helalleşme sürecinin büyük bir adım olduğu ve desteklenmesi gerektiği görüşü hakimken tek-tük de olsa Kılıçdaroğlu’nun “samimiyeti” sorgulanıyor. Aslında, 2012’de ‘bizden özür dilenmesi gerekir” şeklinde bir demeci gazetelerde yayınlanan Sultan Kara’nın evine yapılan ziyaret, bu talebe bir cevap niteliğinde değerlendirilebilir.
Sultan hanım görüşmelerden sonra “Kılıçdaroğlu’nu samimi buldunuz mu?” sorusuna “Ben samimi buldum. Beyana bakarım. Bu süreçte yaşatılanların hata olduğunu kabul etmeleri, bunun telafisi için evimizde bizi ziyaret etmeleri anlamlıydı” demesi “niyet okuyanlar”a bir cevap oldu. Kara’nın görüşme sonrası, “İnsanlar ayrışmaktan yorulmuşlar. Bu yüklerin hesaplaşılarak, helalleşilerek sırtlarından indirilmesini istiyorlar” sözleri görüşmenin özeti oldu.
Kılıçdaroğlu’nun başlattığı helalleşme süreci devam edecek. Başlattığı bu süreç değerli ve kıymetli. Hem parti içinden hem de toplumun farklı kesimlerinden destek de görüyor. Siyasî tövbe anlamına gelen bu süreci hafife alan, küçümseyen ya da sorgulayanlar kafalarını kuma gömmüş parti fanatiği olan insanlar. Bunlara cevap olarak, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi Cemil Çiçek’in, “Ülkenin, en başta siyasetçilerin tövbeye ihtiyacı var” sözlerini hatırlatalım.