"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demokrasiye “kara leke”nin sürüldüğü gün!

Mehmet KARA
27 Mayıs 2019, Pazartesi
Önemli tarihî olayların yaşandığı Mayıs ayı demokrasi tarihimiz açısından önemli bir aydır.

Demokrat Parti’nin 14 Mayıs 1950’de iktidara gelmesi “demokrasi bayramı”, 27 Mayıs 1960 kanlı darbesi ise “kara bir leke” olarak demokrasi tarihimize geçmiştir.

14 Mayıs’ı demokrasi bayramı yapan şey Türkiye’de tek partili baskıcı rejimden çıkıldığı ve iktidarların seçimle gelip, seçimle gittikleri sistem olan demokrasiye geçildiği tarih olmasıdır. Çünkü bu tarih 7 Ocak 1946’da kurulan Demokrat Parti’nin 1950’de millet iradesiyle iktidara geldiği tarihtir.

Merhum Adnan Menderes’in DP’nin ilk kongresinde söylediği, “Devlet partisi, devlet kılıcını kuşanmış, hükümet arabasına binmiş, cansız ve idealsiz bir kadrodan ibaret kalmıştır. Memleketin yürüttüğü demokrasi yolunda hürriyeti sevenlerin hizmeti büyük olmuştur. Demokrasi dâvâsında partimizin yolu açık ve milletimizin bahtı aydınlık olsun…” sözleri Demokrat misyonun amacını göstermesi açısından önemlidir.

14 Mayıs 1950’de yapılan genel seçimlere katılarak 487 milletvekilliğinin 408’ini kazanan. DP’nin seçimlerde kullandığı “Yeter! Söz milletindir” afişi milletin hâkimiyetini ve demokrasinin güçlenmesini vurgulaması açısından manidardı.

2 Haziran 1950’de güvenoyu alan birinci Menderes hükümetinin 16 Haziran 1950’de çıkardığı ilk kanun, ezanın ve kametin Arapça okunması yasağını kaldırmak olmuştur. Menderes’in “Bu millet Müslüman’dır ve Müslüman kalacaktır ve İslâmiyetin icâplarını elbette yaşayacaktır” sözü de tarihe geçmiştir. 

* *  *

KARA LEKE

27 Mayıs ise, Türkiye’de ihtilâl geleneğinin başladığı, demokrasiye vurulan en büyük darbe olarak, Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin Adnan Menderes yönetimindeki DP hükümetini görevden uzaklaştırıp, Meclis’i lağvettiği askerî müdahalenin tarihidir.

Bakan ve milletvekillerinin tekme tokat dövüldüğü, 592 kişinin yargılandığı Yassıada dâvâlarında sanıklar, mahkeme heyetinin hakaret ve aşağılamalarına maruz kalmıştı. Mahkeme Başkanı Salim Başol’un “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” sözü mahkemelerinin ne kadar hukuksuz olduğunu ispatlıyordu. Sanıklar, saçma sapan delillerle suçlandı. 

Bazı milletvekilleri, verdikleri yasa tekliflerinden dolayı yargılandı. Merhum Menderes’in Almanya’dan sipariş ettiği Kur’ân-ı Kerîm dahi delil olarak sayıldı.

27 Mayıs darbesinin 20 sene boyunca bayram olarak kutlanması demokrasi tarihimiz için bir utanç vesilesidir. Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın, Türk demokrasi tarihi için utanç verici bir kararla idam edilmesini “bayram” olarak ilân edenler bugün hayırla yâd edilmezken, milletin maddî ve manevî ihtiyaçlarını karşılayan DP’yi ve Demokrat misyonu unutmaması milletin demokrasiye verdiği önemi göstermektedir. Geçmişte demokrasiyi “küfür rejimi” olarak görenlerin dahi bugün Menderes ve arkadaşlarının devamı oldukları iddiasında bulunmaları ise ibretliktir.

Türkiye’de iktidarların seçimle gelip, seçimle gittiği sistem olan demokrasiye geçişin tarihi olan 14 Mayıs düşüncesi ile millet iradesinin ayaklar altına alındığı 27 Mayıs darbesinin düşüncesi arasındaki mücadele hep süregelmiştir.

Darbelerin iyisi-kötüsü, haklısı-haksızı olmaz. Demokrat düşünenler için darbeleri tasvip etmek mümkün değildir. Başarılı olmuş, başarısız olmuş, teşebbüs aşamasında olmuş, bunların hepsine karşı olmak herkesin görevidir. Demokrasiye, millî egemenliğe, milletin irâdesine inanılıyorsa darbelere karşı olmak da gerekir. Tavır her zaman demokrasiden yana olmalıdır.

*  * * 

FETHİN SEMBOLÜ HÂLÂ MAHZUN…

Mayıs ayının önemli günlerinden birisi de İstanbul’un fethinin yıl dönümü olan 29 Mayıs’tır. 

Fethi kutlarken, fethin sembolü olan Ayasofya Camii’nin hâlâ ibadete kapalı olduğunun da unutulmaması gerekir. Resmî Gazete’de dahi yayınlanmayan bir Bakanlar Kurulu kararı (!) ile minarelerinden ezan sesinin susturulmasının üzerinden 85 yıl geçmesine rağmen Ayasofya Camii ibadete açılmıyor, açılamıyor. 

Açılması gündeme getirildiğinde çeşitli bahaneler ileri sürülüyor. (Ayasofya 25 Kasım 1934 tarihinde varlığı ile yokluğu tartışılan bir kararname ile kapatılmıştı)  

Kimi zaman, “Şu anda Sultanahmet Camii çok boş. Hemen Ayasofya’nın karşısında. Orası bile dolmuyor. Sultanahmet dolarsa Ayasofya’yı da gündeme alabiliriz…” denilerek, kimi zaman başka camilerle kıyaslanarak, kimi zaman da Ayasofya’nın cami olarak açılmasını isteyenler tezgâha gelmekle suçlanarak Ayasofya’nın gündeme gelmesi dahi engellenmeye, konu kapatılmaya, kamuoyu oyalanmaya çalışılıyor.

En son olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan, 25 Mart 2019 tarihinde, Ayasofya’ya girişin ücretsiz olabileceğini belirterek, “Hatta ‘müze’ ifadesiyle değil, adını Ayasofya Camii olarak koyarız. Müze statüsünden çıkar” demişti. Bunun üzerinden de 2 ay gibi bir süre geçti.

Ne söylenirse söylensin “mahzun mabed Ayasofya” bugün ibadete kapalı ve açacak irade 85 yıl sonra bile ortaya çıkmıyor. 

Ayasofya Camii ezan sesine ve cemaate hasret…

Okunma Sayısı: 2198
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı