ABD merkezli Washington Post Gazetesi’nin geçtiğimiz günlerde yaptığı bir haber oldukça dikkat çekiciydi.
Gazeteye göre, ABD Başkanı Donald Trump, göreve geldiği tarihten bu yana 10 binden daha fazla yanlış ve yanıltıcı iddiada bulunduğu yani yalan söylediğini yazmıştı. Gazete Trump’un günde 23 yanlış ya da yanıltıcı iddiada bulunduğuna (yani yalan söylediğine) sütunlarında yer vermişti.
Türkiye’nin, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri alacağını duyurması üzerine Türkiye ile ABD arasında soğuk rüzgârlar eserken, Trump bir öyle bir böyle yaptığı konuşmalarla yine yanıltmayı ve yanlış bilgi vermeyi sürdürdü. Bir yandan ABD’li yetkililer yaptırımlardan bahsederken, D20 zirvesinde Trump, Erdoğan ile görüşmesinde yaptırımlardan bahsetmezken, sonrasında yanıltıcı açıklamaları sürdürdü. Trump, Türkiye’nin 100’den fazla F-35 için sipariş verdiğini, daha fazlası için de plân yaptığını söylerken “bundan fazla uçak satılmayacağı”nı söylüyor. (Şimdi, 100 F-35’in verilip verilmeyeceği bile belli değil.)
Tabiî kimse Trump bunları söylerken doğru söyleyip söylemediğini kestiremiyor. Çünkü günde 23 yalan söyleyen bir başkandan da ancak bu beklenir.
Gelinen noktada, ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), Türkiye’nin, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri alma kararı dolayısıyla F-35 savaş uçakları programından çıkarıldığını açıklaması ile Trump’un bir kez daha yanıltıcı açıklamalar yaptığı ortaya çıktı. ABD gazetesinin de haklılığı bir kez daha tescil edilmiş oldu. Bu gelişme Türkiye’nin milyarlarca dolar kaybı demek…
Son olarak da, “şu an” kaydını düşerek “Türkiye’ye yaptırım düşünmüyorum” diye bir açıklama da bulundu.
Şunu öğrendik ki, Trump’un bu durumunu bilip ona göre hareket etmek en doğru olanı…
Burada şunu not düşelim: S-400 konusunda Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın “savunma ve güvenlik” konularını görüşmek üzere Kemal Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli ve Meral Akşener’le görüşüp onların desteğini almasının çok anlamlı olduğu da görüldü. Bundan böyle de Türkiye’yi ilgilendiren meselelerde muhalefete bilgi verip desteğinin alınmasının önemi de böylelikle ortaya çıktı.
***
“YOK” DEMEKLE YOK OLMAZ, ÇÖZÜM ÜRETİLMELİ
Türkiye dış politikada bunlarla uğraşırken, diğer yandan da ekonomimizin hali içler acısı.
“Kriz” kelimesi kullanılmasa da açıklanan TÜİK verileri ülkedeki krizin boyutlarını da ortaya koyuyor. Esnaf, işçi, işveren, toplumun her kesimi krizi hissediyor. İstihdam 1,9 azalışla yüzde 46 olurken geçen yıl Nisan ayına göre bir yılda 1 milyon 116 bin kişi eklenen işsizler ordusunun sayısı 4 milyon 202 kişi oldu. Esnaf bir yandan kepenk kapatırken, açık olanlar da evine ekmek götüremiyor.
Kriz dolayısıyla beş buçuk yılda 570 bin esnaf kepenk kapatmak zorunda kaldı. Kredi kartı borçları hacizlere yol açıyor. KOBİ’ler borç batağında yüzüyor. Türkiye’nin 450 milyar dolar borcu var… Kapanan inşaat şirketi sayısı yüzde 23 arttı. Yani, ekonomide işler yolunda gitmiyor.
Böyle bir durumda iktidarın görevi “krizi yok” demek olmamalı, krizi kabul edip, kalıcı çözüm üretilmeli, yatırım yapılmalı, yeni istihdamlar oluşturulmalı, öncelikle de tasarrufa yönelmeli.
***
“BUZDOLABI BOŞSA…”
S-400 meselesi ve ekonominin hali pürmelalini karşılaştırınca Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin “Uçaklarınız, roketleriniz olabilir, ama buzdolabı boşsa bunların hepsi boştur” dediğini hatırladık.
Ne demişti Sayın Pakdemirli hatırlayalım: “Neden bunu söylüyorum? Teknoloji, savunma sanayii elbette önemli. Eğer üretim yoksa buzdolabı boşsa karnınız açsa bunun hiçbir anlamı yok. Eğer tüm teknolojilere sahip olduğunuz halde yiyeceğe sahip değilseniz tabiî afette, savaşta aç kalmanız işten bile değil. Uçaklarınız, roketleriniz olabilir, teknolojiniz çok yüksek olabilir, ama buzdolabı boşsa bunların hepsi boştur. O yüzden buzdolabının mutlaka dolu olması lâzım.”
Evet, S-400’ler, F35’ler, patriotlar ülkenin savunması için önemli. Ama Sayın Bakanın dediği gibi “buzdolabı boşsa, karnınız açsa bunların hiçbir anlamı yok…”
Aslında bunlar, birbirinin alternatifi olmadığı söylenebilir. Ancak, buzdolabı boşsa bunların vatandaş nezdinde önemi azalıyor.
Diğer yandan savunma sistemlerine ihtiyaç olabilir, ama makam uçaklarında, arabalarında tasarruf edilemez mi? Bir yere giderken yüzlerce araçla gitme yerine daha az araçla gidilemez mi?
Elbette tasarruf da edilebilir, gidilebilir de…