"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Ve emrühüm şûrâ”

MUHSİN BOZKURT
10 Eylül 2011, Cumartesi
Dünyaya ait konuları anlamak lâzım. İdare ve siyasetle ilgili meselelere nüfuz etmek gerek. Bunlarla alâkalı hükümleri kavramak şart.

İşte bütün bunları idrak edip algılamak için örf, âdet ve geçen zamanı hesaba katmak zaruridir.
Çünkü bunlar sosyal hayatın çeşitli ihtiyaçlarına tabi ve bağlıdır. İşte bu yüzden bu mevzularda müşavere ve istişareye yani sorup soruşturmaya, kısaca demek lâzımsa, danışmaya çok ihtiyaç vardır.
Klâsik ifadeyle “müdavele-i efkâr” denilen karşılıklı fikir teatisi, söz alış verişinde bulunmak icap eder.
Bu tarz fikir jimnastiğine hem ferdlerin, hem de içtimâî/sosyal grupların şiddetle ihtiyaçları var.
Zaten buna lüzum hissediş; Hz. Peygamber’in (asm) devamlı yapmış olduğu bir husustu. Kendisinden sonra Müslümanların başvurmasını istediği çok önemli ve hayatî bir sünneti yani fiilî bir örnek davranışıydı.
Şüphesiz, müşavere ve danışmaya ihtiyaç duymak, hakkında kesin bir nas / şer’î / dinî bir hüküm bulunmayan konular için bahis mevzuu ve söz konusudur.
Kaldı ki, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (asm), hususî ve özel işlerinde bile müşavere eder / danışmaktan çekinmezdi. Nitekim bir hadis-i şerifinde şöyle der:
“Hiçbir millet, meşveret, (istişare / birbirinin görüş ve düşüncesine başvurmak)tan zarar görüp helâk olmuş değildir. Meşvereti terk etmek ise helâke (mahvolmaya) müeddi (ve sebep) olur.” * (Kur’ân-ı Kerim’in Türkçe Meal-i Alisi ve Tefsiri, cilt: 1, Ömer Nasuhi Bilmen, İstanbul – (Tarihsiz) s. 485)
Zaten âyet-i kerime de bunu nazara verici mahiyettedir:
“Ve emrühüm şûrâ beynehüm.” / “—Bütün ortak iş, mesele ve—idareleri; aralarında şûrâ ve danışma iledir.—Ancak bu şekilde karar verirler.—“ (Şûrâ Sûresi: 42/38)
“Malûm olduğu üzere ‘Ulum-u İslâmiye’ [‘İslâm İlimleri’]nden biri de ‘Adab-ı Münâzarâ’  [‘Karşılıklı Konuşma Edep ve Usûlleri’]ne ait olan ve ‘İlm-i Edep’ [‘Edep İlmi’] denilen mühim bir ilimdir.
“Bu ilim gösteriyor ki; vaktiyle İslâm âlimleri bir mesele hakkında mübahase ve münâzarâda bulununca [aralarında konuyu tartışmaya açınca], hepsinin ehass-ı amali [en hususî dilek ve istekleri] hakikatin tecellisini görmek [ve ortaya çıkartmak]tan ibaret bulunurdu.
“Bununla beraber, her biri arzu ederdi ki: Bu hakikat arkadaşı tarafından meydana çıkarılmış olsun. Tâ ki: Kendi nefsine bir gurur gelmesin ve arkadaşı da-–ben rey [ve görüş]ümde isabet edemedim-–diye meyus olmasın [üzülmesin]. Ne güzel bir ahlâk, ne fazilet-perver [faziletli ve üstün] bir cemiyet–i ilmiye [ilmî, bilimsel bir topluluk].”  *  (A.g.e. s: 487)
Okunma Sayısı: 4123
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı