"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Asrın hukukunu savunan adam: Said Nursi

Mustafa Göknur
21 Ekim 2018, Pazar
Âdem (as) ile başlayan insanlık kervanı kıyamete doğru ilerlerken; yol bazen dağlara, bazen ova ve sahralara düşer. Kimi zaman zifiri veya alaca karanlık olurken; kimi zaman nuranî güneşler kervana yol gösterir.

Bazen hürriyet meltemi doyasıya soluklanırken, bazen de hak hukuk gasp edilir, cehalet ve keyfilik hükümferma olur, dağa taşa korku siner. Böyle zamanlarda ise cesur ve imanlı hürriyet kahramanları çıkar ve korku imparatorluğunu yıkacak hakikatleri haykırır. Tarih bu kahramanların destanlarıyla doludur.

İSLÂM İSTİBDADI KALDIRMAK İÇİN GELMİŞTİR

Hak, bozulmamış fıtratın gereği olan her şeyin, hak ettiği yerde sabit olması manasınadır. Hakk’ın çoğulu hukûk’tur. Her hakkın dayandığı bir hukûk manzumesi vardır. Hukûk da hakkın yerine getirilmesi için vazedilmiş kurallar manzumesidir. Birden fazla anlama sahip olan hak kavramı, Kur’ân-ı Kerîm’de üç yüze yakın yerde geçmektedir. Allah, hakkın gerçekleştirilmesini ister. Her türlü hak ihlâlleri, Hak olan Allah’ın gayretine dokunur. Bediüzzaman’a göre ‘İslâam istibdadı kaldırıp, adaleti tesis için’ vazedilmiştir.

‘KORKU İMPARATORLUĞU’NU YIKABİLMEK!

Bütün toplumun sindirilip, üzerine korku elbisesi giydirildiği ve keyfiliklerin ayyuka çıktığı 1930-32’lerde kendisinin tamir ettirdiği camide gizli ibadet ettiği bir zamanda “Niye Arapça kamet ediyorsun, Türkçe kamet et!” diye baskı yapılınca; Bediüzzaman dönemin korku imparatorluğunu yıkacak çok cesurca bir risale kaleme alır ve 29. Mektubun Altıncı Kısmı’nın Zeyli’ne şöyle başlar:

“TUH O ASRIN GAYRETSİZ ADAMLARINA!”

“İstikbalde gelecek nefret ve tahkirden sakınmak için, şu mahrem zeyil yazılmıştır. Yani, “Tuh o asrın gayretsiz adamlarına!” denildiği zaman yüzümüze tükürükleri gelmemek için veyahut silmek için yazılmıştır.

Avrupa’nın insaniyetperver maskesi altında vahşî reislerinin sağır kulakları çınlasın! Ve bu vicdansız gaddarları bize musallat eden o insafsız zalimlerin görmeyen gözlerine sokulsun!

Ve bu asırda, yüz bin cihette “Yaşasın Cehennem” dedirten mim’siz medeniyetperestlerin başlarına vurulmak için yazılmış bir arzıhâldir... Sükûtta sabrım tükendi. Kabil-i hitap olmayan öyle vicdansız alçaklara değil, belki milletin mukadderâtıyla keyfî istibdatla oynayan firavunmeşrep komitenin başlarına derim ki:

“BEN EKMEKSİZ YAŞARIM, HÜRRİYETSİZ YAŞAYAMAM!”

Bediüzzaman, Firavunmeşrep komitenin reisleri dediği dönemin idarecilerine sorduğu altı soruda; asimilasyona karşı çıkarak Kürdlerin Türkleştirilemeyeceğini, Şafiilerin de Hanefileştirilemeyeceğini, asimilasyon ihtiva eden her icraatın keyfilik ve vahşilik barındırdığını, Türkçülüğün bütün bütün zarar olduğunu, ehl-i namus ve hakikî dindar Türk ve Hanefilerin de bunu kabul etmeyeceklerini, hürriyet çağında yaşadıklarını kısacası İslâm’a ve bütün Dünya’nın kabul ettiği evrensel ilkelere de ters giderek sonuçta başarılı olunamayacağını yüzlerine haykırmıştır. O hayatı boyunca “Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam!” düsturunu şiar edinmiştir.

EN BÜYÜK CİHAD: ’ZALİM HÜKÜMDARA HAKİKATİ SÖYLEMEK’

Normal zamanlarda ‘en büyük cihadın zalim hükümdara hakikati söylemek’ olduğunu anlatan koca koca âlimler bu devirde; günümüzde olduğu gibi sus-pus olmuş, bir kısmı rejimin dümen suyuna girmiş, bir kısmı Cuma namazına bile gitmeyecek şekilde köşelerine çekilmiştir. Aslan gibi kükreyen Bediüzzaman ise; korkudan ‘otur Hoca. Bizi de mi astıracaksın!’ diye cübbesinin eteğini çekenlere rağmen, yapılan eza ve cefalara sabır ile beraber; hem kendi hukukunu, hem de o asrın hukukunu savunmayı bir vecibe bilmiştir. 

Devrin idarecilerin bam teline dokunan altı suali özetler isek; şöyle:

“BAZI ALÇAK MEMURLARIN KEYİFLERİ KANUN” OLUR MU?

Ey ehl-i bid’a ve ilhad! Altı sualime cevap isterim. 

Birincisi: Dünyada hükümet süren, hükmeden her kavmin, hattâ insan eti yiyen yamyamların, hattâ vahşî, canavar bir çete reisinin bir usûlü var, bir düsturla hükmeder. Siz hangi usûlle bu acip tecavüzü yapıyorsunuz? Kanununuzu ibraz ediniz.

Yoksa bazı alçak memurların keyiflerini kanun mu kabul ediyorsunuz? Çünkü böyle hususî ibâdâtta kanun yapılmaz ve kanun olamaz.

İkincisi: Nev-i beşerde, hususan bu asr-ı hürriyette... Hangi kuvvetiniz var ki, siz kendinize “lâdinî” ismi vermekle ne dine, ne dinsizliğe ilişmemeyi ilân ettiğiniz hâlde, dinsizliği mutaassıbâne kendine bir din ittihaz etmek tarzında, dine ve ehl-i dine böyle tecavüz, elbette saklı kalmayacak, sizden sorulacak. Ne cevap vereceksiniz?

Üçüncüsü: ... Bu meslekte milyonlar etbâı bulunan Şâfiî mezhebini kaldırıp bütün Şâfiîleri Hanefîleştirdikten sonra, bana zulüm suretinde cebren teklif edilse, sizin gibi dinsizlerin bir usûlüdür denilebilir. Yoksa keyfî bir alçaklıktır. Öylelerin keyfine tâbi değiliz ve tanımayız!

Dördüncüsü: İslâmiyetle eskiden beri imtizaç ve ittihad eden, ciddî dindar ve dinine samimî hürmetkâr Türklük milliyetine bütün bütün zıt bir surette, frenklik mânâsında Türkçülük namıyla, tahrifdârâne ve bid’akârâne bir fetvâ ile “Türkçe kamet et” diye, benim gibi başka milletten olanlara teklif etmek hangi usûlledir?

‘FRENKMEŞREP TÜRKÇÜLERLE MÜNASEBETİM YOKTUR’

Eğer milyonlarla efradı bulunan ve binler seneden beri milliyetini ve lisanını unutmayan ve Türklerin hakikî bir vatandaşı ve eskiden beri cihad arkadaşı olan Kürtlerin milliyetini kaldırıp onların dilini onlara unutturduktan sonra, belki, bizim gibi ayrı unsurdan sayılanlara teklifiniz, bir nevî usul-ü vahşiyâne olur. Yoksa sırf keyfîdir. Eşhâsın keyfine tebaiyet edilmez ve etmeyiz!

Beşincisi: Bir hükümet, kendi raiyetine ve raiyet kabul ettiği adamlara her bir kanunu tatbik etse de, raiyet kabul etmediği adamlara kanununu tatbik edemez. 

Çünkü onlar diyebilirler ki: “Madem biz raiyetiniz değiliz; siz de bizim hükümetimiz değilsiniz.”Hem hiçbir hükümet iki cezayı birden vermez. (...)

Altıncısı: Madem sizlerle, itikadınızca ve bana edilen muameleye nazaran, küllî bir muhâlefetimiz var. Siz dininizi ve âhiretinizi dünyanız uğrunda feda ediyorsunuz. Elbette... biz dahi hilâfınıza olarak, dünyamızı dinimiz uğrunda ve âhiretimize her vakit feda etmeye hazırız.

Sizin zalimâne ve vahşiyâne hükmünüz altında bir iki sene zelîlâne geçecek hayatımızı, kudsî bir şehadeti kazanmak için feda etmek, bize âb-ı kevser hükmüne geçer.

BENİ ÖLDÜRDÜKTEN SONRA YAŞAYAMAYACAKSINIZ! 

Beni öldürdükten sonra yaşayamayacaksınız. Kahhar bir el ile, cennetiniz ve mahbubunuz olan dünyadan tard edilip ebedî zulümata çabuk atılacaksınız. Ey din ve âhiretini dünyaya satan bedbahtlar!

Yaşamanızı isterseniz bana ilişmeyiniz. İlişseniz, intikamım muzaaf bir surette sizden alınacağını biliniz, titreyiniz! Ben rahmet-i İlâhîden ümit ederim ki, mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek ve ölümüm başınızda bomba gibi patlayıp başınızı dağıtacak!

Cesaretiniz varsa ilişiniz! Yapacağınız varsa göreceğiniz de var. Ben bütün tehdidâtınıza karşı, bütün kuvvetimle bu âyeti okuyorum: “Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar onlara ‘Düşman size karşı büyük bir kuvvet topladı; onlardan korkun’ dedikleri zaman, onların imanı ziyadeleşti ve ‘Allah bize yeter; O ne güzel vekildir’ dediler.” (Âl-i İmrân Sûresi, 3:173. )

TEŞEKKÜR VE MİNNET BORCU

Bizim adımıza asrın hukukunu savunan bu kahraman Alime, hepimizin teşekkür ve minnet borcu var. Yanında dik duramayıp; korkudan cübbesinin eteğini çekerek engellemek isteyenlerin ise bir özür borcu! Zalimlere gelince; ‘Zalimler için yaşasın Cehennem!’

Okunma Sayısı: 1496
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı