Bazen hiç beklemediğimiz bir arkadaşımızdan hiç beklemediğimiz bir tavırla karşı karşıya kalabiliyoruz.
‘Ne oldu da bana karşı böyle bir tavır sergiledi’ diye düşünüp aklımızda türlü senaryolar kuruyor ve bunun sonucunda hoşumuza gitmeyen o tavrı biz de arkadaşımıza karşı takınıyoruz. Belki de uzun yıllar mazisi olan bir arkadaşlık böylelikle zarar görüyor.
Çevremizle yaşadığımız bu sorun aslında toplumun bir problemidir. İkili ilişkilerde yaşanan bir problem, iki taraftan biri fedakârlık yapıp adım atsa belki de çözülebilecek iken, gurura yenik düşülünce sorun daha da büyümekte. Oysa insanî ilişkilerde sorunlar rahatlıkla konuşulabilmeli. Ancak iletişimsizlikle ilişkiler birbirine düşmanca kin beslemeye kadar sürüklenebilmektedir.
İnsanî ilişkilerde yaşanan kırgınlıkların, iletişim kopukluklarının ve bunun sonucunda oluşan kin ve nefret duygularının ana sebebi aslında, yapılan bir hatayı yüzlerce iyiliğin önüne geçirmektir. Bir insanı bu şekilde değerlendirmek elbette ona büyük bir haksızlık olacaktır.
Bir insanı değerlendirmeden önce düşünmemiz gereken belki de en önemli şey, insanı yaratan Allah’ın amelleri tarttığı ahiret terazisinde bir günahı yüz sevabın önüne geçirmeyecek olmasıdır. Allah, çok âdil bir mizanla muamele edecek ve iyilik ve kötülükleri sayıca ya da kalite bakımından değerlendirecektir. İyilik kefesi ağır geldiği takdirde insanı mükâfatlandıracaktır. Elbette böyle bir muamele en doğru muameledir ve insanî ilişkilerde bizlere ölçü olmalıdır.
Bilinmesi gereken diğer bir husus da kötülük işlenmesinin çok kolay, iyilik yapmanın nispeten daha zor olduğudur. Takip edilen medya kanallarıyla toplumu geren komitelerin varlığıyla insanlar birbirlerine karşı adeta tahrik edilmekte. Bununla birlikte insan fıtratındaki şiddetli hisler ve zayıf damarlar bazen kötülük yapmayı kolaylaştırmaktadır. Ayrıca tahrip, yıkım, hasar kolaydır ve tamir, düzeltmek, iyileştirmek zordur.
Bir evi yirmi kişi yirmi günde yapamazken, bir kişi bir günde yıkabilir. Bütün bunları düşündüğümüzde hata yapan insanları hatasıyla baş başa bırakmamak, nefis ve şeytanı zaten onunla sürekli beraberken ve bu hatayı yapmaya kişiyi zorlamışken, onu yalnızlığa sürüklememek toplumsal gerginlikleri azaltmak adına bize en lâzım iş olmalıdır.
Bazen bir kişide öyle güzel bir haslet görülür ki, bütün hatalarına kefaret olur. Nefis ve şeytanı, his ve hevesleri, tahrik edici unsurları aşarak yapılmış bir iyilik, bazen yüz kötülüğe bedeldir.
Bunu düşünen bir insan yanlış yapan kişiyi daha doğru ve âdil bir değerlendirmeye tabi tutacak ve kişiye af nazarıyla bakacaktır.
Bu nazarla bakan insan bir kötülüğe şahit olursa kötülüğü yapan kişiye acıyacak, duâ edecek ve onu iyileştirmek adına kişiyle iletişimine devam edecektir.