"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hem cesur, hem fedakâr insan: Ahmet Şaşmaz

Mustafa ORAL
30 Ocak 2019, Çarşamba
Ahmed Şaşmaz, 1900 yılında İnebolu’nun Hatıpbağı Mahallesi’nde Dünya’ya gelir.

Babasının ismi Ahmed, annesinin Huriye’dir. İki evlilik yapar. 1952 yılında Tevhide Hanım’ın vefatından bir yıl sonra Muazzez Hanımla evlenir. Bu birliktelikten iki kızı ve iki oğlu olur. Büyük kızı Huriye kötürüm olmasına rağmen hafız olur, gençlere Kur’ân öğretir. Nuran İstanbul’da ilköğretimde çalışır. Kendi ismini verdiği Ahmed öğretmendir. Salih ise İnebolu’da pazarcılıktan emekli olur.

İnebolu’ya Nur tohumlarını atan Nazif Çelebi komşusu ve yakın dostudur. Nazif birçok kişinin Risale ile tanışmasına vesile olur. Ahmed de bunlardan biridir. Ahmed, Üstadı tanıdıktan sonra hayatının en önemli meselesini iman hizmeti olarak görür. Risale okumaya, yazmaya başlar.

Nur derslerini manevî cihadın cephesi, Risaleleri atom bombası olarak görür. Hemen her gece derse gider. En zor şartlarda dahi terk etmez. Bir gün hanımı dayanamaz. “Bey, böyle her gece bizi bırakıp nereye gidiyorsun?” deyince Ahmed Risaleleri kastederek “Sen ne diyorsun hanım, bizim atom bombamız var, atom!” diye cevap verir.

Fıtraten cesur, fedakâr, gayretli birisi olan Ahmed Risaleyle tanıştıktan sonra bu vasıfları daha da gelişir. Risale ve Bediüzzaman aleyhine bir söz söylense hemen karşılık verir. Postaneye gelen Nurlar’la ilgili evrakları korkudan kimse alamayınca kimseden çekinmeden alır, sahiplerine teslim eder.

Ahmed cesur olduğu kadar fedakârdır da. Kıt imkânlarına rağmen elinden geldiğince hizmete sahip çıkar. Otuzbin lira kadar para biriktirir. Nazif’e haber verir. “Ne zaman hizmetin ihtiyacı olursa gel al.”

1943 yılında İnebolulu on bir Nur Talebesi hapse konulur. Ahmed de sorgulanır. Cesur olduğu kadar ser verip sır vermeyen bir yapıya da sahiptir. Savcının sorularını ustalıkla savuşturur.

“Sen ne iş yaparsın, anlat bakalım.”

“Ben nalbantım.”

“Peki, bu Nazif’in yaptığı işlerden haber ver bakalım!”

“Ben atları nallamaktan başka bir şey bilmem.”

“Bırak atları nallamayı da bir araya geldiğinizde yaptığınız işlerden bahset!”

“Benim bildiğim şey sadece atları nallamaktan ibarettir.”

Savcı ne sorsa hep “Ben nalbantım” diye cevap verir. Savcı ağzından bir şey alamayacağını anlayınca bağırıp çağırmaya başlar. “Bırakın bu aptalı, bir şeyden anlamıyor!” Hizmette en önde olanlardan olmasına rağmen böylece hapse girmekten kurtulur. Ahmed kendisi gibi hapse girmekten kurtulan birkaç talebeyle hizmete devam eder. Mahpusların ailelerine sahip çıkar. Fakat dışarda öyle zor günler yaşarlar ki hapse girseler belki bu kadar sıkıntı çekmeyeceklerdir.

Ahmed Şaşmaz uzun süre İnebolu-Kastamonu arasında atlı arabayla buğday, mısır, bulgur gibi gıda maddeleri nakliyatıyla geçimini sağlar. Bir gün at arabası uçurumdan yuvarlanır. Araba ağaca takılıp kalınca hayatlarını kurtarırlar. Bundan sonra at arabacılığını bırakıp nalbantlığa başlar.

Ne güzeldir atlara su vermek… Ne güzeldir binip uzaklara gitmek... Ahmed atlara da Üstada da âşıktır. Attan da, insandan da anlar. Atlara nal, insanlara kalp biçer.. Senine isimli atını da çok sever. Hz. Yahşi gibi Sevgilinin (asm) atının ayaklarında bir dirhem toz olmayı, Üstadın atının gemini tutup Kastamonu Dağları’nda gezdirmeyi dünyalara değişmezdi.

Ahmed’in ruhunda kahramanlık vardır. Risaleler dem ve damarlarına işler. Nur Talebelerinin kabre imanla gireceğine inanır. Üstad 1960 yılında imanla kabre girer. Üstad varken dünyaya doyum olmaz. Ne var ki artık Cennete göç etmiştir. Dünya Üstadsızdır, tatsızdır. Üstadsız dünyaya alışmak çok zordur. Ahmed dünyaya ve bu ayrılığa alışamaz. Kalbinde derin bir ağrı başlar, durdu duracaktır. Altı yıl ağır aksak yaşar. 1966 yılında ikindi namazını kılar. Yakın köylerden biri atını nallamasını rica edince ikindi abdestiyle işe başlar. Aniden fenalaşır. Dengesini kaybeder. “La ilahe illallah” diyerek yere süzülür.

Müşteri manzarayı idrak edemez. Şakanın sırası mı şimdi Ahmed Efendi! “Daha yapacak çok işim var. Kalk da atımın nalını çak. İşini bitir. Köye gideceğim.”

Ah köylü amca. İşin sırası mı şimdi! Ahmed’in kalbi sekte vurmuş. Binbaşı Asım gibi “La ilahe illallah” diyerek cezbe ve sekir içre dünyadan Rabbine koşmuş. İyi insan Ahmed, Üstadın güzel atına binip Cennete uçmuştur.

Mevta kaldırılır. İnebolu Kabristanı’na sırlanır. Otuz sekiz yıl sonra dostu İbrahim Fakazlı da yanına yatar. Dünyada beraber oldukları gibi, kabirde de, ahirette de beraber olurlar. Allah rahmet eylesin.

Okunma Sayısı: 2979
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Leyla Şahin

    17.3.2019 23:14:43

    Allah sizden sonsuza dek razı olsun...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı