Hayatımızın her anı ve yanı ilâhî isimlerin tecellileriyle doludur.
Eşyada esma matruşka bebekler gibi birbiri içine girmiştir. Her varlıkta duruma göre 20’ye yakın esma gül goncaları gibi kat kat gizlenmiştir. Elbette en alttaki en önemlisidir. İnsan bir gün ve güldür. Bir günü bir gününe, bir gülü bir gülüne uymaz. Her katında ve goncasında farklı güzellikler gizlenmiştir. Rabbimizin Cemâli yapraklarda, Celâli dikenlerde gövermiştir. Gülde Cemâl öyle tecelli etmiştir ki, çoğu kere dikenleri dahi fark edemeyiz. Sevap Cemâli, günah Celâli celbeder. Cennet Cemâl, Cehennem Celâldir. İnsan helâlle, Cemâlle yaşadığı müddetçe harama, Celâle maruz kalmaz. Günah sevaptan, haram helâlden, acılar sevinçten mahsup edilerek temizlenir.
İnsan kâinatın özetidir. Varlığımızda varlıkların karşılıkları vardır. Su gönül, hava ruh, toprak kalb, ateş nefistir. Su ve gönül Muhyi isminin tecellisidir. Muhyi ihya eder. Kâinatta su, insanda kan hayattır. İnsan bedenini su, gönlünü gözyaşıyla temizler. Su Cemâlin, ateş Celâlin tecellisidir. Beden abdestle, gönül gözyaşıyla arınır. Dünyada abdest almayanı ahirette ateş paklar. Değil mi ki gözyaşı Cehennemi söndürür.
Hava ve ruh Hayy isminin tecellisidir. Hayy hayat verir. Havasız, ruhsuz yaşanmaz. İnsan önce suyla, yetmezse havayla temizlenir. Gönül temizlenmeden ruh temizlenmez. Oda kirlendiğinde havalandırılır. Ruh odadır, tövbeyle arınır. Dost meclisleri temiz hava alanlarıdır, arındırır.
Kalb ve toprak Mümit isminin tecellisidir. Mümit can alan demektir. Beden topraktan yaratılmış, yine ona dönecektir. Toprağın altı altın gibi madenlerle, üstü elmas gibi yüce ruhlarla doludur. Bununla beraber çöpleri ve ruhu çöpleşmişleri de barındırır. İnsan ruha bürünen kalbten yaratılmış, yine kalbine dönecektir.
Kalb sevaplarla saklı hazineye, günahlarla kararmış kabre döner. Bazımız ölmeden önce kalbini öldürür. Bazımız çok insanı kalbinde öldürür. Bazımız ölse de başka kalblerde yaşamaya devam eder. Temizlik kalbte başlar. Musîbetler, sıkıntılar en çok kalbe darbe yapar. İnsan duâ, sabır ve gözyaşıyla arınır. Gözyaşıyla abdest alır. Su olmadığında toprakla arınır. Sudan abdest ve ibret almazsa her daim ölümü hatırlatan topraktan alır. Kendini toprak ehlinden bilir, ölmeden önce ölerek toprağa girer. Suyla abdest alarak bedenini, hevasını terk eden insanların hava sahasına girerek ruhunu arındırmayanı kara toprak paklar.
Ölüler toprağa defnedilir. İstihale ve temizlenme kabirde devam eder. Bedeni hazlara teslim olan toprakta sıkılır, daraltılır, çürütülür. Azalarını haramdan koruyan için toprak rahimdir, yeniden doğumdur. Sarıp sarmalandığı anne kucağıdır. Allah dostlarının ruhları temizdir, tahirdir, mutahhardır; toprakta temizlenmeye gerek yoktur. Bedenleri çürümez. Değil mi ki dünyada tahir olanın kabri mutahhar, hatta ravza-i mutahhar olur.
Ateş ve nefis Kabz isminin tecellisidir. Kabz daraltmak, ayırmaktır. Ruh kabzedilince ölüm gerçekleşir. Ateş en büyük kabzedicidir. Yattığı yerde ot bitmez, hayat geçmez. Nefis yutan elemandır. Kalb, ruh, akıl gibi varlıkları kabzeder, öldürür. Nefsi arzularına teslim olanı; su, hava ve toprakla kendini arındırmayanı sadece ateş arındırır. Herkes dünyada günahı kadar ağlar, Cehennemde günahı kadar yanar.
Mustafa saflaşmış demektir. Hz. Muhammed Mustafa (asm) haram yemedi, yalan söylemedi. İstiğfar ve musîbetlerle temizlendi. Onun için kalbi de, kabri de pak kaldı. Yattığı yeri Ravza-i Mutahhara yaptı. Hz. Hamza, O’nun (asm) gibi yaşarken şehit oldu. O’nun (asm) gibi cesedi toprakta baki kaldı. 40 yıl sonra kabri açıldığında taptazeydi. Bediüzzaman, Hz. Muhammed’in (asm) soyundandı. Tertemiz yaşadı. 110 gün sonra kabri açıldığında cesedi ilk günkü gibiydi. Barla Sıddıklarından Şamlı Hafızın, Bediüzzaman’ın eline eli, gönlüne gönlü değmişti. 2 yıl sonra kabri açıldığında cesedi aynıydı.
Ey sen ne güzelsin Zübeyir
Zübeyir Gündüzalp ölümle koyun koyuna yaşar. Kabri ev bilir. Abdülmecit Ünlükul’u toprağa sırlarken “Kabir de evdir.” diyerek ayakkabılarını çıkarır. Mahkemede “Risale-i Nur uğrunda idam edileceksem, sehpaya ‘Allah Allah, yâ Resulallah’ sedalarıyla koşarak gideceğim” diyerek Peygamber (asm) aşkını ilân eder. Üstadı tebessüm eder. Üstadını toprağa bıraktıktan 11 yıl sonra takvime bakar. Vade geldi, der, dünya dalından düşer. Geldiği yere, ebedî vatanına göç eder. Sekâret anında Peygamber (asm) hasretiyle yanan dudaklarına zemzem verilir. Öylece son nefesini verir. Odayı tarifsiz rayihalar kaplar. Koku bir ay misafir kalır. İhtimal ki rayihalar Ravza’dan gelmektedir. Zira Peygamberimiz (asm) ve sahabelerin cenazesini kaldırmaya geldiği söylenir. Ne güzel ölüm…
Bir gün ateşi hareketlendirmek için kolonya döker. Soba birden patlar.
Etraftakiler koşarak yanına gelir. Oda darmadağındır. Her tarafı duman kaplamıştır. Fakat Zübeyir’de telâş yoktur. Bedeninde zerrece yanık yoktur. Değil mi ki nar (ateş) nuru yakmaz.
Helâl rızık ve İlâhî kelâmla beslendiğinden bedeni nuranîleşmiştir. Gerekmedikçe başkalarıyla aynı sofraya oturmaz. İhtimal ki sofrasında melekler, evliyalar, enbiyalar vardır. Azrail, Efendimizin (asm) ruhunu kabzetmeye geldiğinde beden ve ruhun nuranîleştiğini görünce ruhu bedenden ayırıp kabzedemez. Bunun üzerine Efendimiz (asm) ruhunu kendi teslim eder. İhtimal ki Zübeyir’in nuranîleşen bedenini de Efendimiz (asm) kabzetmiştir.
Zübeyir kabir âleminden haberdardır. Sık sık Eyüp Sultan Kabristanı’na gider.
Bir gün dostlarına hâlini arz eder: Bu gün kabristanda gezerken beni tanıyan meczup bir veli “Mareşal yüzünden etraftaki birçok mevta azap çekiyor. Mezarını sakın buraya yakın kazdırma.” Vefat edince sevenleri toplanır. Bekir Berk heyecanlanır. “O meczub veliyi bulalım. Belki Zübeyir Abiye yatacağı yeri söylemiştir.” deyince Mehmet Birinci gülümser: Kardeşim ağabeyin bahsettiği meczup kendisiydi.
Vasiyeti üzerine Mareşalin azabını duymayacağı bir yere defnederler. Bir gün üç seveninin hasret her yanlarını buram buram sarınca kabrini ziyaret ederler. Dayanamazlar, mezarı açarlar. Normalde toprağa varan ceset 50 gün içinde çürümeye başlar. Kokudan yanına yaklaşılmaz. Zübeyir vefat edeli 6 ay olmuştur, fakat bedeni taptazedir. Kabrinden Haliç’in pis kokusunu bile bastıran Ravza’yı hatırlatan rayihalar yükselmektedir. Şaşırırlar. Oysa şaşılacak bir şey yoktur.
Zira Zübeyir Cehennem ateşinden korktuğundan dünyadayken abdest suyuyla arınmış, Nur Üstadın manevî havasını teneffüs etmiş, Üstadının mezarına toprak atarken en son dersini, ölüm dersini almış, onun için kabri Cennet bahçelerinden bir bahçeye dönmüştür.* O gün bu gündür herkim Zübeyir’in kabrine gitse, haramdan korunduğu kadarıyla Cennet kokusunu duyar. Rahmetli rayihalarla tekrar hayat bulur…