"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ülfet perdesinin arkasındaki sır

Mustafa USTA
09 Haziran 2017, Cuma
İnsanoğlu her gün harikulâde şeyler yaşarken aynı zamanda hayatın yeknesaklığından dem vuruyor.

Sabah kalktığında doğan Güneş’i normal görüyor, yolun kenarına dizilmiş ağaçlara ve nazenin çiçeklere şehrin bir parçası nazarıyla bakıyor, bazen çeşit çeşit cihazlarla donatılmış bir sineği basıp geçiyor ve hakeza...

Her bir noktası ayrı bir san’at olan insana hayretle bakmıyor; insanın kemal-i hilkatinden huruç etmiş (çıkmış) üç ayaklı yahut iki başlı bir insanı görünce şaşırıyor, ona hayretle bakıyor. Her gün intizamla doğan ve yanmak maddesi hiç bitmeyen Güneş’e normal diyor, onun bir taklidi olan bir parlak avizeye hayretle  bakıyor. Gerçekten pek acayip bir durum. Hergün şaşılacak binlerce şeye şahitlik edip de nizamdan kopmuş, yahut gerçeğine değil de taklidine hayretle bakan nefislerin hali acayip.

Bu bakış açısı aynı zamanda kâinatta bir hikmete binaen vuku bulan bazı hadisatların da yanlış yorumlanmasına, yaldızlı harflerle yazılmış kâinat kitabının okunmamasına sebep oluyor. 

Kâinat kitabının bir tefsiri olan Kur’ân-ı Kerîm ise kâinatta sıradanlık olarak yorumlanan harikulade ve birer mu’cize-i kudret olan mevcudatın üstündeki ülfet perdesini yırtıp kaldırıyor; hakikaten acayip olan unsurları şuur sahiplerine açıp, dikkatlerini celp ediyor. Böylelikle de akıl sahiplerine tükenmez bir ilim hazinesini açıyor (Sözler, s: 225)

Böylesi bir bakış açısı ise sıradanlığı kaldırıyor, hikmetli bir bakış açısı getiriyor, marifetullaha kapı aralıyor. Böylelikle de Sani-i Zülcelâl’i bulan her şeyi buluyor. Sıkıntıdan dem vurup oflamayı bırakıyor, şükür çekiyor. Zira Hâlık-ı Kâinat’tan gelen satırları okumaya başlamak, her şeyle iletişim haline geçmeyi ve her gün yeni yaratılışlara  muhatap olmayı netice veriyor.

İşte Kur’ân-ı Kerîm’in ilim, hikmet ve marifet-i İlâhiye cihetiyle zenginliğini gör, ibret al (Sözler, s: 226)

Kur’ân-ı Kerîm’in o ulvî lisanından süzülen “Göklerde ne varsa, yerlerde ne varsa, her şeyin hakikî sahibi olan, her türlü noksandan münezzeh bulunan, kudreti her şeye galip olan  ve hikmeti her şeyi kuşatan Allah’ı (cc) tesbih eder.” (Cuma Sûr. 1) gibi âyetler kâinata sıradanlıkla bakan nefsin gözündeki o ölmüş veya yatmış mevcudat âlemini “Tesbih ederler.” ifadesiyle zihinlerde diriltiyor, kıyam edip zikir ettiriyor. Hem o karanlık gökyüzünde birer cansız ateşpare olan yıldızlar ve yerdeki perişan mahlûkat “Yedi gökle yer ve onların içindekiler O’nu tesbih eder.” (İsra Sûr. 44) seslenişiyle işitenlerin nazarında gökyüzü bir ağız, bütün yıldızlar birer hikmetli söz, gerçeğin ortaya çıkmasına vesile olan birer aydınlık, Dünya bir kafa, ber ve bahir birer lisan olur. (Bkz. Sözler, s: 228)

İnsanın kâinata bu nazarla bakabilmesi için ülfet perdesini kaldırması gerekir. Ülfet perdesinin kaldırılması için de Kur’ân-ı Mu’cizü’l-beyan’a dikkatle nazar edilmeli, akıl ve kalp tefekkür ameliyatından geçirilmelidir. Böylelikle susan mahlûkat konuşur, donuk olan nesneler tebessüm eder ve en önemlisi her şeyin ardındaki hikmet anlaşılır, hergün bize açılan kâinat sayfaları mana-i harfi ile okunur.

Okunma Sayısı: 4398
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı