"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Hoş bir seda

Muzaffer KARAHİSAR
25 Haziran 2019, Salı
Geleneksel olarak yapılan Isparta Bediüzzaman Mevlidi bu sene de yoğun bir katılımla gerçeleştirilerek gönülleri birleştirdi.

Yeryüzü çiçeklerin rengiyle süslendiği bahar mevsiminde kahramanlar diyarı Isparta’dayız. Çocuk, genç, yaşlı herkes yollara düşmüşler, bayram havasında akın akın güller şehrine gelmişlerdi... Uzaklardan gelen insanların yüzünde “Bediüzzaman Mevlidinin” Coşkusu, sevinci, huzuru, mutluluğu vardı. 23 Haziran 2019 Pazar günü Isparta farklı, huzurlu, hoş bir güne başlamıştı. Anadolu topraklarından kafilelerle gelen faziletli Nur Talebeleri, Isparta Terminal Camiindeki Bediüzzaman Mevlidinde buluştular… 

İslam ve iman kardeşliğinin samimi duyguları, ihlaslı insanları bir araya getirdi. Nur Talebelerinin riyadan uzak, muhlis davranışları, hasretle buluşmaları, muhabbetle kucaklaşmaları, vuslat sevinciyle sohbet etmeleri ahir zaman müjdelerini hatırlatıyor, gönülleri ferahlatıyordu. Alayiş, nümayiş, gösteriden, gösterişten uzak sükûnet içinde engin denizler gibi vakarlı, samimi duruşlarıyla, fiilleriyle, konuşmalarıyla ve örnek davranışlarıyla büyük dava insanlarının vasıflarını işaret ediyorlardı. Onlar, iman hakikatleri mesajlarıyla bütün aleme müspet hareket, istikamet, hizmet dersi veriyorlardı.

Huşu içinde Mevlid-i Şerifi dinlerken Sevgili peygamberimizi(asm) hayal ettik. Isparta gülünün rengi, şekli, nezafeti, güzelliği doymak mümkün olmayan rayihası Efendimizi (asm) hatırlatıyordu. Kâinatın Efendisine(asm) mevlit okunması, salavatlar getirilmesi, dualarla anılması ruhumuzu mest etti. Kalbimiz O’nun yolunda marifetullah, muhabbetullah iklimlerinde dolaştı. İlahi aşkla, şevkle huzur, saadet ve sükûnet buldu, mutmain oldu…                                    

BİR ASRA YAKLAŞAN ZAMAN

Bediüzzaman’ın ayak basmasıyla, bir asra yaklaşan bir dava nurunun parladığı ilk merkez Isparta. Helaket ve felaket asrının zifiri karanlıkları her tarafı kapladığı ceberut devrinde iman, Kur’ân meşalesi o mübarek yerlerden gönülleri aydınlatmaya başlamış. Her biri bir kutup gibi ihlaslı, sebatkâr ve fedakâr insanlar, Bediüzzaman’ın etrafında pervane olup iman hizmetine koşmuşlar… Barla’dan, Bedre’den, İslamköy’den, Kuleönü’nden, Sav’dan, Senirkent ’den, Yalvaç’tan, Eğirdir’den, İlama’dan, Sitre’den, Çam Dağı ve Davras eteklerinden kopup gelen gönül erleri, pervasız yiğitler vardı. O insanlar, ulvi bir davaya hayatını adamış, Allah rızası ve İ’lay-ı Kelimetullah için ölümü hakir görmüş serdarlardı. 

Onlar, saff-ı evveller, sıddıklar, mübarekler heyeti, nur postacıları, nur ve gül fabrikası sahipleri unvanlarıyla gönüllüler ordusu oldular. Divitleriyle kazandıkları zafer, tarihin altın sayfalarına geçmek, şaşalı anılmak yerine gönüllerde, dualarda yer bulmayı tercih eden mütevazi insanlardı. Bu yüzden rıza-i İlahiye mazhar olmuşlar… Gördükleri zulme, haksızlığa, yokluğa, işkenceye, hapse karşı! Yılmadan imkânsızı başaranlar olarak zamanın hafızasına şerh düşmüşler…

KADIN ERKEK HER YAŞTAN İNSAN

Ellerinde mürekkep hokkası ve divitlerle afak-ı âlemi saran cehalet zulmetini ve dinsizlik cereyanını yırtan Risale-i Nurları neşretmişler. Her yaştan kadın- erkek ümmi ihtiyarlar, sabi çocuklar, çobanlar, çiftçiler, köylüler gece-gündüz çalışmışlar. Kur’an hakikatlerini, nura muhtaç gönüllere ulaştırmaya seferber olmuşlar. Altı yüz bin nüsha el yazması Risale-i Nurlar, kâtiplerin kalemiyle, çoğaltıp dağıtan nur postacılarıyla, tüm nur talebelerinin gayretiyle en ücra yerlere ulaştırılmış. Bu unutulmaz, destansı, imkansızlıklar içinde yaptıkları Kur’an ve iman hizmetlerini Üstad, teşvik etmiş, takdir etmiş, dualarla manen alkışlamıştı. Her biri samimi, ihlaslı, fedakâr hizmet erlerini taltif eden Bediüzzaman, onlara: “Isparta Kahramanları” unvanı vermiş…

Asırları aydınlatmak için dağlarına nurun ışıltısı yansımış, toprakları güllerle bereketlenmiş, yollarında Nur Postacılarının ayak izleri bırakmış, Gönüllere Nur fabrikasının sitemini kurmuş, Gül fabrikası gece gündüz satır satır hakikatleri dokumuş Isparta’nın hatıra dolu mekanları Bediüzzaman’ın: “Taşı toprağı mübarektir.” İltifatına mazhar olmuşlar…  O gün, kalabalıklar Üstadın ve “Isparta Kahramanlarının” hatıralarını yad etmek, Fatihalar göndermek, dua ile, minnetle, sevgiyle yad etmek… Anlamak, anmak ve onları selamlamak için sevinçle ve hoş bir seda ile Isparta’da toplandılar...

ISPARTA KAHRAMANLARINDAN ÜÇ ALİ’NİN İBRET DOLU HATIRASI

Risale-i Nur hizmetinde Bediüzzaman’ın talebesi, Isparta Kahramanlarından, eserlerde çokça adı geçen üç Ali’nin hatıralarında fedakârlıklarıyla ilgili ibret verici hususiyetler vardır. Bunlar: Hafız Ali, Büyük Ruhlu Küçük Ali ve Alil Ali. 

1- İslamköy’lü Hafız Ali Ergün(r.h.) (1898-1944) Hayatını Kur’ân ve iman hizmetine vakfetmiş, çok insana Kur’ân okutmuş, talebe yetiştirmiştir. Risale-i Nurları elle yazıp çoğaltan kahramanlardandır. İslamköy ve çevresinde oluşturulduğu heyet ve sisteme çok sayıda Risale-i Nurları elle yazılıp dağıtıldığı için “Nur fabrikası” Sahibi unvanı verilmiştir. Hizmetteki, ihlasını, sadakat, fedakârlık ve takvasını ifadeye kelam kifayet etmez. Risale-i nurlarda birçok yerde ismi geçer, mektupları vardır. 1943 yılında Denizli hapsine sevk edilir. Mahkemede kahramanca müdafaalar yapar. Hapiste de hizmetine devam eder. Bediüzzaman hapiste gizli düşmanları tarafından zehirlendiği sırada Hafız Ali, Üstada ömrünü vermeyi arzu eder. Hapiste aniden rahatsızlanıp hastaneye kaldırılır. 17.03.1944 de vefat eder. Bunun üzerine Üstad: “Hafız Ali benim bedelime berzah âlemine seyahat eyledi” “Benim bedelime şehit oldu.” Demiştir. Kabirde Münker-Nekir’e Meyve Risalesinin hakikatleriyle cevap verdiği bilinmektedir. Mezarı Denizli’dedir… 

2- Kuleönü’lü Büyük Ruhlu Küçük Ali (r.h.) (1907-1974) Sarıbıçak Mustafa’nın kardeşidir. 6 Bin sayfalık Risale-i Nur külliyatını 17 defa elle yazıp çoğaltmış kahramanlardandır.  “Mu’nis bir ses, tatlı tebessümler, ders verici düşündürücü lâtifeler...” O’nu tanıyanlar böyle tarif etmişler. Birçok hususiyetleri var. Mezar kitabesi her şeyi ifade ediyor: “Yâ bâki! Bediüzzaman Hazretlerinin Talebesi, Mübarekler Heyeti’nin önde gelen rükünlerinden kendisi ile beraber ağabeyi Sarıbıçak Mustafa’nın kalemide kendisinde olduğu için ömrünün sonuna kadar evinden çıkmadan Nur’ları yazan, Risale-i Nur’un hizmetini dünyada her şeye tercihen hayatının en büyük maksadı yapan; mübarekler pehlivanı ve Nur’un büyük Abdurrahman’ı Büyük Ruhlu Küçük Ali Çelik D. 1324 Ö. 1974 Ruhuna Fatiha.”

3- Atabey’li Kötürüm, Alil Ali (r.h.) (1913-1950) Yirmi yaşında hastalanıp kötürüm olur. Tahirî Mutlu Ağabey (r.h.) vesilesiyle nur hizmetini tanır. Engelli bir insanın nasıl hizmet edebileceğinin dersini vermiştir. Kısa ömründe çok hızlı hizmet hayatı vardır. Risale-i Nurları elle yazıp çoğaltmış, yakın arkadaşlarına tanıtmıştır. Aynı zamanda kitap ciltlemeyi bildiği için elle yazılan risaleler ona gelir, onları da ciltlermiş. Kış günü sabaha kadar risaleleri elle yazarmış. Yoksulluktan fazla odun yanmasın diye akşam sobadan mangala aldığı közleri küle gömermiş. Elini üşüyünce mangaldaki külü açarak közde sadece parmakları ısıtır tekrar yazmaya devam edermiş.  

Asıl adı Ali Osman Öztop’tur. Risalelerde Demirbaş Ali Osman olarak da geçer. Nur hizmetini daha iyi yapmak için Eğirdir’de dayısının evinde nurların irtibat ve istihdamına çalışmıştır. Afyon hapsini görmüş bahtiyarlardandır. Nur Talebeleri ikişer, ikişer kelepçelenerek mahkeme getirilirken O tek olarak yerde sürünerek gelmiştir. Afyon Adliyesinde “Üst kata çıkması lazımdır. Merdivenlerden çıkmaya başlar. Evvela vücudunu bir üst basamağa alıp, sonra ayaklarını çekerek, geri geri, “tık, tık, tık” diye ses çıkararak tırmanmaktadır.” Mahkemenin olduğu üst kattan onun durumunu gören Nur Talebeleri: “İşte en sakatımız dahi buraya gelmiş idamla yargılanıyoruz!” Üstad ve Talebeleri duygulanırlar. Üstad’ımızın da gözleri yaşarmıştır… İşte tam bu esnada, Üstadımız gür bir sesle bütün topluluğa hitaben: “Korkmayınız Kardeşlerim! İnşallah bu Nurlar parlayacaklar” der. 

Alil Ali, Atabey’de 37 yaşında vefat etmiştir. Defin olduğu gece cenaze namazını kıldıran hocanın rüyasına girer: “Hoca cenaze namazımda “Sübhaneke.” okurken “Ve celle senaüke.” Kısmını unuttun yarın bir daha kıldır, der. Bunun üzerine hoca ertesi gün cemaati toplar, durumu anlatır ve tekrar cenaze namazı kıldırır. O gün gelen nur talebeleri de cenaze namazına yetişmiş olurlar.

Üstad, Alil Ali vefat edince: “…Tebrik ediyorum ki, vazifesini tam yapmış ve şimdi Risale-i Nur’u tanıyınca yarım vücuduyla, sanki on ayakla birden hizmete koşmuştur.” demiştir. 

Başta Üstadımız olmak üzere Allah onların hepsinden ebeden razı olsun…

Okunma Sayısı: 2195
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ahmed k.

    25.6.2019 00:24:08

    Cenabı hak sizden de ebeden razı olsun.bu Kahraman ların davası uğruna gayretlerını ve gayelerının ulvılıgını gösteren nice misalleri derleyip bizlere takdim ettgiğiniz için... Rabbim bizlere de o numuneleri hayatımıza yansıtabilmeyi nasip etsin inşallah!

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı