"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nur kervanının şanlı yolcusu - Hasan Âtıf Egemen (1900-1988)

Muzaffer KARAHİSAR
28 Nisan 2020, Salı 00:38
Hasan Âtıf Egemen, Isparta’da şevkle Risale-i Nurları neşreden ilim ve irfan kervanının içine katılmış. Kaleminden inci gibi dökülen güzel hattı kısa zamanda dikkatleri üzerine toplamış. Yazdığı Risaleler Bediüzzaman'ı ziyadesiyle memnun etmiştir.

Hasan Âtıf Egemen 1900 yılında Sinop’ta doğmuş, Hafız Mustafa isminde öğretmen bir babanın çocuğudur. Babasının görevi dolayısıyla Adana’da başladığı lise eğitimini Sinop’ta tamamlar. Birinci Dünya Savaşı'nda askerliğini Sinop’ta tahrirat kâtipliği ve telgrafçı görevlerini ifa ederek subay olarak askerliğini tamamladı. Daha Sinop’ta kestane ve patates tüccarlığı yaparken rahatsızlanmış ve çok zayıf düşmüş. Bir doktorun, “Senin sıcak bir memlekete gitmen lâzım, buranın havası sana yaramıyor.” tavsiyesi üzerine Ege taraflarına gelmiş. Aydın, Nazilli, Sandıklı’da, bazı ilçelerdeki pazarlarda sepet, süpürge, çuval satarak geçimini temin etmiş.  

Nazilli’de bulunduğu sırada kendisine Mehmet isminde bir ağabey, Nurlar'dan bahsetmiş. İlk defa Nurlar'ı tanımış. Isparta’da Zühtü Bedevi isimli bir Nur Talebesinin geniş malûmat verebileceğini söylemiş. Ayrıca Yakup Cemal isminde bir trencinin Atıf Ağabeye ilk defa bir Risale verdiği kayıtlarda vardır. Bu Risaleyi okuduktan sonra hizmetin merkezi Isparta’ya gitmiş ve saff-ı evvel Nur Talebeleriyle tanışmış. 

Isparta’da Nur kervanına katılmış

Isparta’da kalplerindeki aşkla ve kalemlerindeki şevkle gece gündüz demeden Nurlar'ı neşreden ilim ve irfan kervanının içine katılmış. Hasan Âtıf, Nurlar'a olan hevesi, heyecanı, iştiyakı ve kaleminden inci gibi dökülen güzel hattı kısa zamanda dikkatleri üzerine toplamış. Kastamonu’ya ulaşan Risaleler ve hizmet haberleri Üstadı ziyadesiyle memnun ve mesrur eder. Gönderilen kalem hediyelerine sürur ve sevinç gözyaşlarıyla karşılayan Üstad, duâlar, selâmlar ve manevî müjdelerle mukabele ederdi.   

Bediüzzaman Kastamonu Lâhikasında Hasan Âtıf’ı merak ederek kim olduğunu soruyordu: “Aydınlı Hasan’ın hakikaten gayet müstesna bir kalemi var ve yazılarında bir ihlâs görünür. Bu zat ne vakitten beri Risale-i Nur'a girdiğini ve ne halde olduğunu merak ediyorum.” 1

Hasan Atıf’ın hizmetini, gayretini, sadâkatini öğrendikten sonra Üstad, mektubunda müjde veriyor: “Hâfız Ali’nin kıymettar bir kardeşimiz olan Aydınlı Hasan Âtıf hakkında medhi ve tafsili bizi minnettar etti. O kardeşimiz de haslar içinde her sabah yanımızdadır.” 2

Hasan Atıf Ağabey, bir gün İslamköy’de Hafız Ali’ye uğramış. Hafız Ali Ağabey, “Âtıf, ben Üstad’a bir mektup yazdım. Bir şey diyecek misin?” diye sormuş. O da mektubun kenarına “Ya Rab! Güldür Said’i, ta gülmesinden güller açılsın” diye eklemiş. Bu mektubu okuyan, Üstad Hazretleri de şöyle cevap yazmış: “Aydınlı Hasan Âtıf’ın, Hafız Ali’nin mektubunun haşiyesinde yazdığı misli görülmemiş şu duâ, ‘Ya Rab, güldür Said’i, ta gülmesinden güller açılsın’ diye pek garip fıkrası, Risale-i Nur’a onun sadâkat ve ihlâsının acip bir kerametidir ki otuz günde bir defa gülmeyen o biçare Said, bir günde otuz defa güldüğünün yazılması ve size o mektubun gönderilmesi zamanına tam tamına tevafuk ediyor.” 3

Kastamonu’da Üstadı ilk defa ziyaret ediyor

Bu irtibatlar, iltifatlar, ihlâs ve sadâkatle kurulan muhabbetler üzerine Hasan Âtıf, 1941 yılında Kastamonu’da ilk defa Üstadı ziyaret etmek için yola çıkmış. Çankırı üzerinden Kastamonu’ya giderken yolda tanıştığı İbrahim Fakazlı, onu Üstada götürüp tanıştırır. Üç buçuk saat kadar Üstad’la görüşür. Bir evde gece misafir olduktan sonra Isparta’ya döner. “Cenab-ı Hakk'a şükür ki, mektuplarınız ve Âtıf Hasan’ın gelmesiyle o endişe zail oldu…” devamında: “Kardeşimiz Hasan Âtıf, hakikaten Risale-i Nur’un hizmetine pek çok lâyık ve müstaittir. Müstesna hattıyla beraber ihlâsı, irtibatı, alâkadarlığı, ciddiyeti, sadâkati dahi mükemmeldir. Cenâb-ı Hak onun emsalini çoğaltsın. Bu kardeşimizi yirmi mektup yerinde, size canlı bir mektup olarak gönderdik.” 4

Hasan Âtıf’ın ziyaretinden sonra Üstad şöyle yazmıştır: “İkincisi: Âtıf Hasan’ın hakikaten fevkalâde yazdığı tevafuklu Mu’cizat-ı Kur’âniyeyi o gittikten sonra temâşâ ettim. Elimden gelseydi, herbir yaprağına mukabil bir lira verecektim. İnşaallah o nüshayla binler adam istifade edip, onun hayat-ı bakiyesine bir çeşme hükmünde varidat verecek. Hüsrev’in ve kahraman Tâhirî’nin bir üçüncüsü oluyor.” 5

Hasan Âtıf, Isparta’ya döndükten sonra Sav Köyü'nde 90 Yaşındaki Hasan Can’ın evinin alt katında kalmıştır. 8-9 ay durmadan Risale-i Nurlar'ı yazmıştır. Nur ve Gül fabrikalarıyla, Bin Kalemli Sav ahalisi, ümmî ihtiyarlar ve masum çocuklardan müteşekkil Isparta Kahramanları'yla omuz omuza çalışmıştır.

Nerede hizmet varsa oraya koşan Hasan Âtıf, gittiği yerlere Nur hakikatlerini bir meşale gibi taşımış. Onun ihlâsı, samimiyeti, tevazu ve istiğnaya riayeti gönüllerdeki muhabbeti arttırmış, tatlı sohbetinin cazibesiyle zulmetten kurtulup Nur deryasına ulaşmışlar.

Nur'dan rahatsız olanlar

Ancak Nur'dan rahatsız olan inkârcı muarızlar ve bid’atçı muhalifler boş durmazlar. Tâhirî Ağabey İstanbul’da beş yüz adet Âyet-ül Kübra Risalesi tab ettirmiştir. Âyet-ül Kübra Risalesi'nin basımından rahatsız olurlar. 1943 yılında Âtıf Ağabey, Çivril Homa (Gümüşsu) kasabasında bulunduğu sırada Jandarma Başçavuş ahirzamandan bahseder, istifade etmek üzere Beşinci Şuâ'yı yalvarır gibi ister. Israr üzerine Âtıf Ağabey de verir. O kişi götürür ve şikâyet eder. 

Bunun üzerine üzülen Atıf Ağabey’e teselli Kastamonu’dan gelir. “Âtıf’a da yazınız, merak etmesin ve müteessir olmasın. O da bir kaza-i İlâhîdir… Hapsolan Âtıf ve arkadaşlarına teselli veriniz ve merak etmesinler. Allah Kerîmdir ve Rahîmdir.”

Âtıf’ın da Sandıklı tarafına gitmesi, muvaffakıyet kazanması, değil bizleri, melaikeleri de sevindirdi. Karye-i İrfan namı inşâallah bir medrese-i nuriye olur. Zaten Âtıf’taki ihlas, öyle netice vereceğini hissediyordum. 6

Hasan Âtıf, Karye-i İrfan dediği Sandıklı Kızılören’de tutuklanarak Sandıklı Hapishanesi'ne götürülür. “Sandıklı cezaevinde kalanlar, Ramazan-ı Şerif geldi bir hoca gelse de bize teravih kıldırsa demişler. Âtıf Ağabey gelince sevinmişler. Sormuşlar bizim suçumuz vardı, ceza çekiyoruz! Sen ne yaptın da buraya geldin? demişler. O da siz çağırdınız, ben geldim! demiş. İstiğna sahibi Âtıf Ağabey, iftarda çağırdıkları halde, onların evlerinden gelen yemeklerinden yemez. Kendi torbasındaki ekmeğini yermiş. Bir gün mecbur kalsın bizim yemeklerden yesin, diye ekmeğini alıp saklamışlar. İftar saatinde Âtıf Ağabey, besmele ile elini torbasına uzatır ve ekmeğini alır, iftar eder. Bu durumu gören mahkûmlar, mahcup ve pişman olup özür dilemişler. Onlara şöyle tavsiye etmiş. Sofranıza koğuştaki öteki yoksul insanları da çağırın demiş.” 7

Âtıf Ağabey Sandıklı Cezaevi'nde 17 gün kaldıktan sonra Denizli Mahkemesi safahatı başlar. Neticesi hayır olur. Risale-i Nurlar, Üstad ve talebeleri Denizli Mahkemesi'nden Beraat kararıyla tahliye olmuşlardır.

Hasan Âtıf ismi mektuplarda çok geçer

Hasan Âtıf’ın güzel hattı, gayreti ve sadâkatle hizmetleri Üstad, takdir ve tebrik etmiştir. “Hadsiz bârekallah, hadsiz maşaallah, hadsiz es’adakümullah” gibi onun hakkında pek çok takdir, sena ve duâları vardır. Lâhikalarda ve mektuplarda Hasan Âtıf ismi çok geçer. Kastamonu Lâhikası'nda 36 defa tekrar etmiştir. Denizli ve Afyon’da Üstad’la hapis yatan Hasan Âtıf, Emirdağ ve Isparta’da 30 defadan fazla Üstadı ziyaret etmiştir. 

Hasan Âtıf Egemen, Denizli hapsi sonrasında Mehmet Ali Çakıcı (Şuâlar'da ismi geçmektedir. Birlikte Homa’ya giderler. Homalı ağabeylerin tavassutu ile M. Ali Çakıcı'nın kardeşi Ayşe Hanım’la evlenir. Çocuğu olmadığı için çok sevdiği talebesi ve manevî evlâdı Sabri Karagöz vefatına kadar alâkadar olur. 1949 senesinde Aydın Sultanhisar’a yerleşir. Burada Risale-i Nur eserlerini yazarak çoğaltmaya devam eder ve Osmanlıca hususunda çok talebe yetiştirir. Yakın çevreyi de devamlı gezmeye başlar. 1952’de yakın talebesi Sabri Karagöz ve Konyalı Halıcı Sabri ile beraber Nazilli’de çok ağır şartlar altında 110 gün bir hapis hayatı daha yaşar.

Son zamanları

Rahatsızlıkları sebebiyle ve İzmir’deki ağabeylerin ilgilenmesi, teşvik ve tavsiyeleri üzerine İzmir’e taşınır. Vefatına kadar, Orada Nur hizmetlerine devam eder. Âtıf Ağabey’i en iyi tanıyan talebesi Sabri Karagöz, onun hususiyetlerini, geceleri ihya etmesini, az konuşmasını, huzurlu, sakin, sükûnet halini, tevafuk, keramet, istiğna, iktisat ve takva hallerini görmüş, ibret ve dersler almıştır. Rahmetli Ahmet Fevzi Kul’un yanına defnedilmesi hususunu yine o talebesine söylemiş.

Hasan Âtıf Egemen, 1988'de, 88 Yaşında İzmir-Yeşilyurt’ta Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Nur Talebeleri ve kalabalık cemaatle namazı kılınmış İzmir Çamlık’ta Ahmet Feyzi Kul (rh) yanına defnedilmiştir. Allah rahmet eylesin… Rabbim Ramazan-ı Şerifte okunan Fatihalar, hatimler, Cevşenler, hayır ve hasenatlara onları da hissedar etsin. Amin… 

Dipnotlar: 

1. 2. 3. 4. 5. 6. Metin Kastamonu Lâhikasından alınmıştır. 7. Sandıklı’dan H. Hüseyin Erol. Ayrıca Araştırmacı Yazarlar N. Şahiner ve Ö. Özcan’ın kaynaklarından istifade edilmiştir.

 

Okunma Sayısı: 2972
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı