"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bir cami, bir yazar ve Sarınç Dağı

Oğuzhan Usta
07 Temmuz 2019, Pazar
Bizim cami, yolun biraz dışındadır. İçinde boz armut ve erik ağaçlarının olduğu genişçe tarlaların ortasında kendi yalnızlığı içerisinde varlığını sürdürür. Tavanda uyuklayan örümcekler dışında tek tük cemaati vardır.

Burayı eski cemaatin kendisi, ellerinde avuçlarında, delik ceplerinin yakıcı uçurumlarında ne varsa, ufak tefek biriktirerek yaptırmışlardı. Cemaat yaşlıydı. Oldukça yaşlı. Şu ihtiyar katranla yaşıttı birçoğu. Onun kadar uzun yaşayamayacaklarını bildikleri halde varlarını yoklarını bu ibadethaneye vermek istemişlerdi. Kendilerinin kısa bir süre ibadet edeceklerini biliyorlardı. Ancak onların amacı farklıydı. Onlar bu ibadethaneyi bir arınma, buluşma yeri olarak, kendilerinden sonraki nesiller için düşünmüşler ve inşa etmişlerdi. Oysa şimdilerde birkaç sinek dışında uğrayan pek nadirdir, aslında daha çok sinek uğrar uğramasına da şu altı düz üstü oval demirden pencereler yok mu, onların küçük deliklerinden iri sinekler geçemiyorlardı.

Benim anlatacağım sineklerin ibadeti değil. Benim anlatacağım burada değer verdiğim bir yazarın bu cami ve kırsal ile uğraşısı. 

Bu yazar yazları evinin önündeki pelitle birlikte Sarınç Dağı’nın manzarasını akşama dek, -belki rüyasında bile- seyreder, bir soluk gibi içine çeker. Bu manzara bazen bardağındaki erik suyu gibi iştahla içiliverir. Pelit ile ilgili anlattıklarına göre de hayli ihtiyar bir ağaçtır, öyle ki beş asırlık bir ağaç. Bizim ihtiyar pelit’in kendisine ağaç dediğimi duyduğunda alınacağı kuşku götürmez. Bu yüzden kendilerine Sarınç’ın daimî sakini diyeceğim. Evet, bu daimî sakin yazarımızın evinin hemen önünde bulunur. Baştan yanlış bir cümle! Daimî sakinimiz yine alınacaktır. 

O alınmadan hemencecik cümleyi düzelteyim. Yazarımızın evi bu daimî sakinin hemen arkasındadır. Güzelce bir çatısı, yere minder serdikleri genişçe bir balkonu ve dağın eteklerine –bu dağın eteklerinde birçok kaya vardır- bakan bir de mutfak penceresi bulunur. 

Eski bir sandalye yazarın kendisiyle bağdaşmıştır- belki de ben öyle sanıyorum- ve genellikle birlikte zaman geçirirler. Geçirdikleri bu huzurlu ve sakin zamanlardan yazarımız da sandalyede oldukça hoşnuttur.

Sandalyeyi tarif etmeyeceğim, zira onu birçoğunuz tanımayacaktır. Ancak yazarı anlatmamın sizleri mutlu kılacağı kuşku götürmez. Zira bu yazar gazeteyi okuyanların pek çoğunun yakından bildiği İslâm Yaşar. Bu değerli insanın Sarınç gibi sakin bir tabiatı, düşünceli ve bilgiç bir tavrı, hoşgörülü bir ahlâkı ve İmamoğlu gibi de sabrı vardır. 

Düşüncelerinden birçok kere esenlikle faydalandım. O, her şeyi bir anlamla yükümlendirir, zira anlamı olmayan şeyin tabiatta yeri yoktur. Her düşüncesine tıpkı bir talebe gibi katılmasam da anlatıları ruhî benliğime bir zanaatkâr gibi şekil vermiştir. Onunla olan konuşmalarımda çok sonraları anladım ki iki zıt düşüncenin öğretisi, aynı menzildeki düşüncelerin öğretisinden çok daha yararlı oluyor. Şüphesiz ki zıtlıklar hayatı anlamlı kılıyor.

Bizim caminin kimi yazlar imamı yoktur. Bu yüzden bazı zamanlar imamlık görevini İslâm Yaşar üstlenir. Cemaat olarak imam, ben ve caminin solunda evi bulunan Osman Bey bulunur. Bazı zamanlarda ise Hüsnü Bey (Bay H.) ezan okunurken evinden çıkar ve toprak yolda ağır aksak ilerleyerek zar zor namaza yetişir. Namazı kılarken de sıklıkla bir tren lokomotifi gibi çıkan soluk alıp verişini duyarım. Bu seste seksen yıllık bir hayatın izlerine rastlamak mümkündür. Nitekim o ihtiyar soluğun içerisinde çoğunlukla kaybolurum. Ezanı okuyan İslâm Yaşar’dır. Kimi zaman horozları uyandırır, kimi zamansa bütün Sarınç’a içten bir ‘’İyi Geceler’’ der. Buna kimler karşılık verir yalnızca Allah bilir.

Bir itiraftır; kimi zamanlar namazda başımı kaldırır pencereden dışarıya, yaşlı eriğe kaçamak bakışlar atarım. Bunun sebebi İslâm Yaşar’ın ya da herhangi birinin sesi değildir. Bunun sebebi eriğin dallarında atalarımın ruhlarına rastlamamdır. Emeklerinin ürünü olan camide birilerinin varlığı onların umutlarını tazeler. Ekmek gibi mübarek yüzleri parıldar. Her seferinde de yüzlerindeki gülümsemenin altında derin bir hüzün gizlidir. Buna birçok kere şahit olmuşumdur. Cemaatin azlığı mutluluklarını gölgeler. Yine de şükürler olsun! Örümcekler ve sineklerin dışında birkaç insan da ibadet ediyor.

Namaz çıkışında ayaküstü sohbet edilir. Ruhlar sohbetimize kulak kabartırlar. Herkes birer birer evlerine doğru yola düşer. Benim iki yolum vardır. Birisi gelip geçerken daimî bir ağaçtan yemiş kopardığım yoldur, bir diğeri ise İslâm Yaşar’ın evinin önünden geçen yoldur. İki yolda öyle güzeldir ki hangisinden yürüyeceğime bir türlü karar veremem. İşte, İslâm Yaşar’ın evinin önünden geçen yoldan yürüdüğüm herhangi bir gün ayaklarımın altındaki çakıl taneleri kısık kısık öksürüyorlardı. Gökyüzü berraktı. Yıldızlar her bir yanda neşeyle parıldıyorlardı. Çobanyıldızı, kutup yıldızı… Ay çayırların üzerine bütün aydınlığıyla uzanmış, sessizce uyukluyordu. -Sizce, dedim, insan niçin bu kırsalda yaşamalı? Bir müddet düşündükten sonra cevap verdi: ‘’Geçmişi…’’ Düşünceli pelit sesimize uyandı. İçten bir baş sallayışla selâm verdi. 

İslâm Yaşar evine girdi, ben ise Sarınç Dağı’na bir nehir gibi bağlanan çekirgeli yolda düşünceli ve saadet dolu bir düşe daldım.

Okunma Sayısı: 1845
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı