Türkiye’de bir yandan gündem hızla değişirken, vatandaşın gündeminden haberimiz yok.
Kim ölmüş, kim kalmış, kim zulüm altında inliyor kimsenin umrunda değil. Varsa yoksa dünyalığı ve iktidarı muhafaza etmek.
Memlekete baştan başa ölü toprağı serpilmiş. Zombiler sarmış sanki her yanı. Savaştan çıkmış, toz duman içinde hayalet şehirler olur ya! Ağır çekimde enkaz yığınları arasında, ölülerini arayan siyah beyaz film gibi..
Yokluk sadece bedenlerin kayboluşu değil, asıl yokluk ruhların ademiyetidir.
Derler ya, “Nice insanlar gördüm üstünde elbisesi yok, nice elbise gördüm içinde insan yok..”
Zahiren bir canlılık, har-gür görülse de israfın getirdiği doyumsuzluktan dünyaya ve metalarına gayr-i meşrû bir “mücadele,” bir saldırı var sadece. Zannedilir ki millet ayakta ve hadiselerin farkında! Oysa ki, karnı tok sırtı pek, haccına da gitmiş, minarelerden ezan sesi yükselirken lüks arabasıyla camisine de gidiyor, daha n’olsun.
Rant, gelir dağılımı eşitsizliği, adam kayırma, devlet ihalelerinin usûlsüz peşkeş çekilmesi kimin umurunda? Vatan millet sakarya, gerisi angarya. Halbuki ikinci sayfaya mevzu olan şehir haberleri; artan kadın cinayetleri, çocuk istismarları, para yüzünden babasını anasını katleden arşı titretecek zulümler, yanıbaşında işlenen cinayetlere bigâne kalmalar, vurdumduymazlık, nemelâzımcılık tavan yapmış.
Birileri koşuşturuyor, ama nefisler daha çok ‘nasıl yerim’ hevesinde. Hedefte sadece yutma var. Gözümüz önünde aileler parçalanıyor, babalar-analar suçsuz yere hapislerde yatıyor ya da işinden-gücünden edilip aç susuz bırakılıyor. Bazıları ise düşman mahallenin çocukları diye acımasızlığa terk edip, kin ve nefretle gözlerimizi yumarak dişlerimizi gıcırdatıyoruz.
Çocuklar okula gidemiyor, gitse de dışlanıyor. Gençlik hayalleri umutları yıkılıyor, kendi memleketinde tecrid psikozunda bir köşede iç çekerken bazıları, “padişahım sen çok yaşa” serenadları eşliğinde alkışlarla avuçlarımızı patlatıyoruz.
KOMŞUM AÇ, BEN İSE RÜYADA
Görmezden geliyoruz yürek yangınlarını... Vicdanlar sağır, kulaklar işitmiyor bu sessiz çığlıkları. Nasılsa karnımız tok, sırtımız pek, lâtifeler kapalı. Bahanesi de hazır vicdana sus demenin; hain...
Bir de bu hastalık çıktı ki ah ilim, ah tahkik, hangi kitaplarda saklı? Cehalet ağa terör estiriyor, doğru düşünmek yasak. Bir yerde bir fikir beyan etseniz bir cümle yetiyor sizi mahkûm etmeye; hain. Eleştirmek yasak, muhalefet yazlıkta, yaşasın tatil.
Ne söylesen boş, ne etsen nafile, ne âyet, ne hadîs... Nurlar’dan misal getirmenin faydası yok, “Bir devasız derde düştük, ah ki Lokman bîhaber!” modundayız, ellemeyin millet uyuyor. Acı, gözyaşı, mazlûm iştahları kaçırmasın sakın. Bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın! Aman ha, sus yoksa!..
BEN İNSANIM
Ben insanım, bir kalp var bende yaralı, bir vicdan ki, söz dinlemiyor. Varsın vicdanlar dumura uğrasın.
Varsın dünya saltanatı için zulme alkış tutulsun. Varsın mazlûmların ahına yanarken, birileri düşman olsun.
Mele-i Alâ’nın sakinleri dost. Erken kopmasın diye kıyamet, çırpınmıştı ya Mehdi (as).
Bekleriz onun gibi (ferec gelir mi diye) bekçisi insanlığın.