Bu yıl, şanlı Çanakkale Zaferimizin 107. sene-i devriyesi.
Dünya tarihinde görülmemiş bir “En kesif orduların yüklendiği. Bütün akvâm-ı beşerin, Ostralya’yla beraber, Kanada’nın, Hindu’nun, yamyamın, bilmem ne belâsının” harim-i İslâm’a, dersaadete yol bulmak için zorladığı, ama geçemediği Çanakkale Zaferimizin sene-i devriyesi. O ecdat, kanı bahasına, canı bahasına geçirtmedi, geçirttirmedi... Geçebilseydi ne olacaktı?
Ne olacaktı? Asırların teraküm etmiş, hıncını, kinini kusup “Konstantinopolis’in, “İslâmbol” yapılmasının rövanşını alacaklardı. Ne yapacaklardı? Belki, Ayasofya’ya yeniden haç takacaklardı. Halife efendimizi ilga edeceklerdi. Padişahımızı sürgün edeceklerdi. Bu toprakları, kanları mukabilinde bizlere vatan yapan, Osmanlı hanedanını, dünkü düşmanları olan ecnebilerin kucağına, sefâlete atacaklardı, iteceklerdi.
Camilerimizi, dinî müesseselerimizi târumar edip, yakıp yıkıp, ahır yapacaklardı. Kur’an’ımızı yakıp, lisanımızı, alfabemizi kaldıracaklar, gâvur harflerine zorlayacaklardı. Elbisemize, kıyafetimize, örf ve âdetimize bulaşacaklardı. Belki de, dinsiz nesil yetiştirmek için gayret edeceklerdi. Ve daha ne melânet işler yapacaklardı. Ama muvaffak olamadılar, Allah müsaade etmedi! Bin senedir İslâmın bayraktarlığını yapan, bu necîb millete Allah acıdı.
Sonra ne oldu? 18 Mart 1915’in rövanşını, tam beş sene sonra, iki gün farkla, 16 Mart 1920 de, içimizdeki hâin, gafillerin yüzünden gelip İstanbul’u işgal ederek aldılar. Bütün o saydığımız kötü fiilleri işlemeye niyetlendiler. Ama baktılar ki, karşısında öyle bir millet var ki, kayaya tosladıklarını anladılar. Milletin, onlara gösterdiği büyük infialden, çok bunaldılar. Başta Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin, onlara kök söktürmesi gibi, millet İstanbul’u o hâin İngiliz’e dar etti.
Baktılar ki bu iş zorla, zorlamayla olmayacak, buna başka bir yol, formül, usûl bulup o melânet işleri öyle yapıp, yaptırmak lâzım. Kolayca, tereyağından kıl çeker gibi, insanlara hasmını, dost zannettirir bir plânla, ileride elde edecekleri neticenin de sevinciyle, top atışlarıyla İstanbul’dan ayrılıp gittiler.