İnsan vücudunun padişahı kalb, çiçeklerin ise güldür. İkisinin arasındaki münasebeti temin eden şey ise aşktır. Aşk olmadan, kalp harekete geçer mi? O aşk olacak ki, âşık, maşuka gül takdim edebilsin.
Allah’ı zikretmekle, ancak mutmain olan kalp, bir ifadesi de, gül-i Muhammedî (asm) olan, iki Cihan Efendisi’nin (asm) aşkı için çarpmazsa, onun ne ehemmiyeti var ki?...
Mecazî aşklardaki âşık, mâşukuna, aşkının ifadesini bulduğu, nâzenin gül çiçeğini takdim ettiğinde, “İşte, seni bu gül gibi seviyorum” der.
Kokusunu, onun teninin kokusundan alan gül, sevgi ve aşk ifadesi olursa, o vücudun sahibi, gül-i Muhammedî (asm) nasıl, sevginin ve aşkın ifadesi olmasın. Şair-i âzamların, onun için yazdıkları; na’t ve medhiyeler, boşuna mı yazılmıştır?
Gülü seven, gül-ü Muhammedîyi (asm) sevecek ki, gülü de, gülü Yaradanı da, hakikî manada sevdiği belli olsun.
O olmasaydı, kâinatı yaratmayacağını bildiren Rabbimizin mahbubu olan, Habib-i Ekrem’ini (asm) sevmek zevkine meftun olan bir kalp, salâvatlarıyla o zât-ı Ahmed (asm) biatını, aşkını, sevgisini göstermekle, “kişi, anasından-babasından çok onu sevecek” ki, kâmil imana vasıl olduğunu anlasın.
Allahummesalli alâ seyyidina Muhammedin ve alâ, ali seyyidina Muhammed. Esselâtu vesselâmu aleyke ya Resulallah!