"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Örf’ün icadı

21 Mayıs 2012, Pazartesi
İslam’da reform, zaman zaman üzerinde durulan bir mesele olmuştur.

Vahye dayalı kutsal kitabı olan bir dinin, Hıristiyanlık gibi bir reformasyona tabi tutulması söz konusu olamayacağına göre, reformdan kastedilen neyse, onu hayata geçirmenin mümkün olamayacağı da biliniyor olmak gerekir...
Vahyin ve Sünnet’in reformu olmaz, olamaz. Hiç kimse bu konuda selahiyet sahibi değildir;-olamaz da! Öyleyse, istenen nedir? Daha doğrusu, bu konuda neyin anlaşılması gerektiği meselesinin açıkça ortaya konulması söz konusudur.
Hemen belirteyim: İslam’ın reforma ihtiyacı yoktur. Asıl ihtiyaç, Türkiye’de İslam’ın bir kısım Müslümanlarca idrak ediliş tarzının değişmesi; İslam’ın bugün hayata geçirilmesinde öne çıkan ve neredeyse hâkim bir pratiğe dönüşen bu idrakin dayatmalarına, karşı çıkılmasıdır.
Türkiye’de belirli bir Müslüman kesim, İslam konusunda yeni bir örf icad etmiş görünüyor. İslam’da örften, Müslümanlığın temelkoyucu ve değişmez kurallarının evrenselliğinin yanı sıra, her ülkenin kendi özel şartlarına göre icad ettikleriyle yerelleşen, o ülkeye mahsus Müslümanca bir hayat tarzını anladığımı bildirmek gereğini duyuyorum. Ziya Gökalp’e göre örf, Taha Parla’nın ‘Ziya Gökalp, Kemalizm ve Türkiye’de Korporatizm’deki deyişiyle, ‘Müslüman topluluğun ortak vicdanını yansıt[ır]: ‘Bütün âdetler gibi İslam örfü de, toplumsal yapıdaki değişimlere uyum göstermiştir. Bu nedenle, nass’ın açıklanması için icmâ ve kıyas’ı da içeren örf’e başvurmak gerekir. Hatta “nass’ın yerini, tümüyle örf’ün alması da mümkündür’. Kısaca, Gökalp’in kastettiği örf, bir kere yerleştikten sonra, hayat tarzında kuşatıcı fıkhî referanslar inşa eden bir kaynak. Ama bu kaynağın, Vahiy ve Sünnet’e hiçbir kayıt ve şartta, aykırı düşmemesi gerekir.
Türkiye’de bir kesim Müslüman, nass’larla ilgisi olmayan içi boşaltılmış, dolayısıyla muhtevasız bir örf icad etmiş ve icad ettiği bu örfü, tam da Gökalp’in dediği gibi, ‘nass’ların yerine geçirmiştir. Ama temelli bir farkla: Bir defa, Gökalp’in nass’ların yerine geçebilen örf’ten kastettiği, elbette bu değildi: Gökalp, Vahyin ve Sünnet’in ahlakî ve elbette estetik muhtevasını, gündelik hayata taviz vermeden uyarlayan bir örf’ten söz etmekteydi;- içi boşaltılmış, muhtevasız ve tamamıyla biçime irca edilmiş bir örf’ten değil! Taha Parla’yı dinleyelim: ‘[Gökalp’e göre, örf’e ilişkin], böyle bir yaklaşım, zaten asıl ahlakî boyutu vurgulanmış olan dinin biraz daha sekülarize edilmesi, Tanrı’nın ve dinsel metafiziğin, dünyevîleştirilerek toplumla aynı düzleme aktarılmasıdır.’
Örf’ün, değişen toplumsal şartlara göre uyarlanmasına, dolayısıyla dinin, Kur’an ve Peygamber ahlakından taviz verilmeden ‘dünyevîleşmesi’ne kimsenin bir itirazı olamaz. Ama bunun, yeni bir örf icadına ve icad edilen bu örfe göre dinin, sadece kamusal alandaki biçimsel görünürlüğünden ibaret sayılmasına da Müslümanlık denebilir mi? Ondan ziyadesiyle şüpheliyim... Bir defa daha belirteyim: Bir kısım Müslüman, İslam’a ilişkin idraklerini, icad ettikleri bu örfe göre sürdürdükleri müddetçe, reforma değil, bir idrak ve zihniyet değişikliğine ihtiyacımız vardır.
Hilmi Yavuz, Zaman, 20 Mayıs 2012

Okunma Sayısı: 905
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı