TEK ADAM REJİMİYLE SÜRÜKLENDİĞİMİZ SIKINTILAR SUSARAK DEĞİL, KONUŞUP TARTIŞARAK ÇÖZÜLÜR.
12 EYLÜL SONRASINDAKİ GİBİ
Toplumun tek adam rejimiyle susturulması hukuksuz ve denetimsiz uygulamaların yol açtığı sıkıntıları büyütürken, bu durumun, 12 Eylül sonrası Demirel’in yaptığı gibi “konuşan Türkiye” kampanyalarıyla aşılabileceği belirtiliyor.
KÖRÜ KÖRÜNE İTAATLE DÜZELMEZ
Gelecek Partisi lideri Davutoğlu da STK’lara yazdığı mektupta “Korku iklimine nasıl gelindiğini hiç sormayacak mıyız? Körü körüne itaatle susarak işlerin düzeleceğini sanıyorsak büyük yanılgı içindeyiz ” dedi.
***
Susmakla işler düzelmez
Çare, konuşan Türkiye
Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu, STK’lara yazdığı mektupta, “Körü körüne itaat ile susarak işlerin düzeleceğini sanıyorsak, büyük bir yanılgı içindeyiz demektir” dedi. Davutoğlu’nun mektubu yıllar önce 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in ‘Konuşan Türkiye’ diye ortaya koyduğu mottoyu hatırlattı.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, sivil toplum kuruluşlarına (STK) mektup yazdı. Davutoğlu, mektubunda “Bugün kimsenin kimseden emin olmadığı, sivil toplum kuruluşlarımızın ‘sivil’ niteliğinin örselendiği korku iklimine nasıl gelindiğini hiç sormayacak mıyız? Körü körüne itaat ile susarak işlerin düzeleceğini sanıyorsak, büyük bir yanılgı içindeyiz demektir” değerlendirmesini yaptı. Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, sivil toplum kuruluşlarına (STK) mektup yazdı. Davutoğlu’nun mektubundan bazı kısımlar özetle şöyle:
KORKU İKLİMİNE NASIL GELİNDİĞİNİ HİÇ SORMAYACAK MIYIZ?
“Bu mektubu size tarihe kayıt düşen bir hasbihal olarak kaleme alıyorum. Geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanı’nın ‘hain’ ve ‘liyakatsiz’ ithamlarına karşı kendisiyle yüzleşme çağrısında bulundum. Şu ana kadar bu çağrıma cevap gelmedi. Gelin bu yüzleşmeyi ve muhasebeyi samimi bir şekilde hep birlikte yapalım. Bütün siyasi tartışmaları bir kenara bırakarak kendimize dürüstçe soralım: İnandığımız değerler adına gelecek nesillere nasıl bir miras bırakacağız? (...) İki asra yaklaşan bu birikimin en temel hedefi adaletti; bugün ise en çok örselenen kavram adalet. Toplumun en az güven duyduğu kurum yargı. Nesiller boyu aktarılan Hz. Ömer’in adaletinden elimizde ne kaldı? Kadı önünde ayakta hesap veren Fatih ideali bir masal mıydı? İnsanlarımızın üzerindeki her türlü baskı yok edilecek, düşünce, inanç ve basın özgürlüğü hayata geçirilecekti. Bugün kimsenin kimseden emin olmadığı, sivil toplum kuruluşlarımızın ‘sivil’ niteliğinin örselendiği korku iklimine nasıl gelindiğini hiç sormayacak mıyız?
SUSARAK İŞLERİN DÜZELECEĞİNİ SANIYORSAK...
Özetle, gün her şeyi açık yüreklilikle konuşma ve yüzleşme günü. Güç kaygısıyla örttüğümüz her zaaf ‘camia’daki parçalanmış ruh halini artırmaktan başka bir şeye yaramıyor. Sakın ha artık ‘kazanımlarımızı kaybederiz’ de demeyelim! Kazanımlarımızı güç sahibi olmak değil şahsiyet ve duruş sahibi olmak korur. Biz baskı gördüğümüz ama ahlaki üstünlüğe sahip olduğumuz dönemlerdeki samimiyetimizle 28 Şubat döneminin prangalarını kırdık, güç sahibi olup ahlaki üstünlüğümüzü kaybettiğimiz iktidar günlerinde ise şahsiyetimizi ve gençlerimizi kaybediyoruz. Son sözüm şu olsun: Körü körüne itaat ile susarak işlerin düzeleceğini sanıyorsak, büyük bir yanılgı içindeyiz demektir!”
Ankara - anka