"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Asr-ı Saadetten bugüne mesajlar

15 Nisan 2021, Perşembe 00:37
Yeni Asya Ege Temsilciliğinin “Bediüzzaman’a Göre Nübüvvet Anlayışı” adlı paneli online sistemde Euronurtv üzerinden icra edildi. Cenk Çalık’ın moderatörlüğünü yaptığı panel Mustafa Başkarcı’nın okuduğu aşr-i şerifle başladı. Panelde Yeni Asya Medya Grup A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Atik bir açış konulması yaptı.

YENİ ASYA - İZMİR

Konuşmacı olarak Yeni Asya Gazetesi yazarlarından Süleyman Kösmene, Yeni Asya Genel yayın Yönetmeni Kâzım Güleçyüz, Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Uzun ve Harran Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç Dr. Veysel Kasar’ın katıldığı panel binlerce takipçi tarafından ilgiyle izlendi.

Açış konuşmasında Yönetim Kurulu Başkanı İzzet Atik, Bediüzzaman’ın nübüvvet meselesinin Kur’ân’ın dörtte birini teşkil ettiğini, Peygamber (asm) olmazsa kâinatın da, dünyanın da bir matemhane olacağını söyledi zikretti. Bediüzzaman’ın bir peygamber varisi olarak bu programla anıldığını ifade eden Atik, panelin hayırlara vesile olması dilekleriyle sözlerini bitirdi.

Uluhiyet Risaletsiz Olmaz

Daha sonra ilk sırada sözü alan Süleyman Kösmene sözlerine 6 Nisan’da vefat eden Mehmet Kutlular’a rahmet dileyerek başladı. Kösmene, “Günümüzde hadisler, sıhhat ve rivayet itibariyle, deizm felsefesine cesaret verircesine maalesef çok eleştiriliyor. Fakat bu eleştirilerin kahir ekseriyetinin haksız olduğu kanaatindeyiz. Bediüzzaman’ın dediği gibi, “Uluhiyet risaletsiz olmaz” (10. söz 2. İşaret) Yani, peygamber inancı füruat değil, teferruat değil, ana sütundur, hakikattir. Tarih boyunca hiçbir topluluk peygambersiz olmamıştır.

Kösmene devamla şöyle dedi: “İnsan kendisi kâinata halife kılınmakla beraber, hilâfet görevini yürütürken de nebisiz, emirsiz, lidersiz, kılavuzsuz olmamıştır. İnsan topluluklarının bir arı kolonisine göre çok daha fazla lidere ihtiyacı vardır. Çünkü insan çok yönlü, çok problemli, çok karmaşık bir hayat yaşıyor. Bunu tarih boyunca görmek mümkündür.

“Risale-i Nur “veraset-i nübüvvet” sırrıyla yazılmış bir eserdir. Risale-i Nur’da Peygamber İnancı Tarihsel değil; evrenseldir. Peygamberler model insandırlar. Hazret-i Muhammed (asm) bütün insanlığa, önceki peygamberler ise gönderildikleri kavimlere modeldirler. İslâm ümmeti olarak, bu konuda en başta kusurlarımızdan biri, Peygamberimizi (asm) medeniyetimizde model insan yapamamış olmak ya da geldiğimiz çağda Peygamberimizin (asm) modelliğini terk etmiş olmaktır!”

Bediüzzaman’ın muallimsiz bir kitabının anlaşılmaz olacağını beyan ettiğini ifade eden Kösmene şöyle devam etti: “Risale-i Nur’da Peygamber inancı kozmiktir; kâinatı kuşatıcıdır. Peygamber inancı kâinat çapında bir hakikattir. Hazret-i Muhammed’in (asm) hakikati kâinatın mahiyeti ile ve ömrü ile alâkadardır. Nur-u Muhammedi (asm) kâinatın özüdür, çekirdeğidir.

“Risale-i Nur’da Peygamber İnancı, Nebevî yönüyle alıcı; beşerî yönüyle vericidir. Peygamberler vahye mazhardırlar. Beşeriyet için en taze ve en teknik bilgileri vahiy yoluyla Allah’tan alırlar ve insanlara ulaştırırlar. Öte yandan peygamberler beşerdirler. Her fiillerinde olağanüstü değillerdir. Beşere tam bir rehber ve imam hükmündedirler. Âdetullah kanunlarına herkesten ziyade uyarlar.

“Peygamberler birer teknoloji lideridirler. Bediüzzaman Kur’ân’daki Peygamber Mu’cizelerinden öyle teknolojik mesajlar çıkarır ki, Peygamberleri adeta birer teknoloji ve sanayi lideri ilân eder. Maddeten yükseliş donanımı açısından da peygamberler zengin bir miras bırakmışlardır. Şu içinde yaşadığımız mimsiz medeniyet sahip olduğu bütün teknolojinin temel sistemini peygamberlere borçludurlar.”

Cumhuriyet Adalettir ve Hürriyettir

“Asr-ı Saadetten Bediüzzaman’a dindar cumhuriyet modeli” bir konuşma yapan Kâzım Güleçyüz, özetle şunları söyledi:

“Peygamber vârisi bir müceddid ve âlim olarak Üstad, Peygamberimizin (asm) Asr-ı Saadette bir mu’cize olarak gerçekleştirdiği muazzam inkılâpla getirilen adalet, hürriyet, meşveret gibi esasları çağımızın değerleriyle harmanlayarak asrın idrakine sundu. Dört Halife için ‘Hem halife, hem reis-i cumhur idiler’ dedi ve ‘Fakat isimden ve resimden ibaret değil, belki hakikat-ı adaleti ve hürriyet-i şer’iyeyi taşıyan mana-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.”

Güleçyüz sözlerini şöyle sürdürdü: “Üstad için önemli olan isim değil, muhteva. Bizim için de öyle olmalı. ‘Cumhuriyetin değerleri’ deyince resmî ideolojinin altı okunu değil, adaleti, meşvereti, kanun hâkimiyetini, hak ve hürriyetleri anlamalıyız. Cumhuriyetin gerçek değerleri bunlardır.

“Üstad Asr-ı Saadetin insanlığa getirdiği değerleri sıralarken ‘hürriyet-i kelâm’ı da zikrediyor. Söz ve ifade hürriyeti. Bugünün en güncel ve halihazırdaki uygulamada en problemli konularından biri.”

“Kutlular Ağabey ‘Deprem İlâhî ikazdır’ dediği için 276 gün hapis yatmıştı. Ama bu mahkûmiyet, bunu ifade hürriyetinin ihlali olarak AİHM'den döndü ve Türkiye'nin siciline işlenen hukuk utançlarından biri olarak kayda geçti.”

İstiğna Peygamber Ahlâkıdır

Panelin üçüncü konuşmacısı Prof. Dr. Hüseyin Uzun’du. Bir nübüvvet ahlâkı olan istiğna düsturuna Bediüzzaman’ın penceresinden tesbitlerde bulunan Hüseyin Uzun konuşmasına “Bediüzzaman, ahirzaman müceddidi büyük İslâm âlimidir. İman/Kur’ân hizmetinin nasıl yapılması gerektiğinin Kur’ânî ve Nebevî ölçülerini esas alarak hizmet eden bir müceddid-i ekberdir.” diyerek başladı.

Uzun konuşmasına şöyle devam etti: “İstiğna Nebevî bir ahlâktır, Nebevî bir değerdir. Bir peygamber düsturudur. Özellikle, Neşr-i Hak hizmetinde koşuşturan gönüllü mü’minlerin, cemaatlerin, tarikatların ve Risale-i Nur vasıtasıyla iman ve Kur’ân hizmeti yapmayı hedefleyen Nur Talebelerinin, azami dikkat etmesi gereken en önde gelen Nebevî düsturlarından birisinin istiğna düsturu olduğunu görüyoruz.

“Kur’ân-ı Kerîm’de, yapılan tebliğ vazifesinde Allah’tan başka kimseden karşılık veya ücret beklenilmemesi gerektiğini ifade eden âyetler, istiğna düsturuna riayet edilmesinin önemini bizlere hatırlatıyor. İstiğna düsturunun ifrat, tefrit ve vasat mertebeleri mevcuttur.

“İstiğna düsturunun vasat mertebesi ise maddî/manevî hiçbir beklenti içinde olmamak; yalnız Allah rızasını esas yapmak ve dini hizmetlerde bir ücret, bir bedel, bir makam, bir şöhret, bir karşılık hem beklememek hem de almamaktır.

“İşte insanoğlu, istiğna düsturunun bu vasat mertebesini hayatına yansıtmaya gayret etmelidir. Din hizmeti yapmayı gaye edinen cemaatlerin, tarikatların veya dinî grupların sağ elin verdiğini sol elin bilemeyeceği bir hassasiyetle hareket ederek ve gönüllülük esası dikkate alınarak insanlardan maddi destek talebinde bulunmanın bir mahzuru olmayacaktır.

“Bediüzzaman Said Nursî, bir peygamber ahlâkı olan “nâstan istiğnâ”, “dünyevî veya uhrevî bir karşılık beklememe” gibi düsturlara hayatı boyunca çok dikkat etmiş ve ölçülü davranmıştır. Dinî hizmetlerde, “menfaat üzerine dönen canavar siyasetten” ve “çıkar odaklı ticaretten” ve “kendine alet etmeye çalışan güç odaklarından“ uzak durarak, istiğna düsturunu hayatında en güzel bir şekilde tatbik etmiştir. Böylece Asr-ı Saadet ahlâkının günümüz şartlarında uygulanabilirliğini gösteren rol model bir şahsiyet olmuştur. Bediüzzaman’ın dâvâsını kendine dâvâ edinen talebeleri de iman hizmetinde istiğna düsturunu rehber edinmişlerdir.

Nübüvvet Kurumu Rahmetin Neticesidir

Panelin son konuşmacısı Veysel Kasar’dı. “İslâm düşüncesinde akıl ve hikmet hükümlerine göre nübüvvet kurumunun, hükmü ve mahiyeti tartışılmıştır” diyerek sözlerine başlayan Kasar, “İslâm filozofları ve Mu’tezile Kelâmcıları, nübüvvetin Allah için vacip olduğunu ifade etmişlerdir. Ehl-i Sünnet âlimleri ise, vücub ale’llah kavramını kullanmaktan uzak durmuşlar; Nübüvvetin gerekli olduğunu ifade ederek, nübüvvetin Allah hakkında mümkün, rasüller göndermenin, O’nun hikmetinin gereği ve insanlığa lütfu olduğunu ifade etmişlerdir.” 1 dedi.

Kasar sözlerine şöyle devam etti: “Nübüvvet kurumu Allah’ın hikmeti ve rahmetinin bir neticesidir. İnsan, şeriatın ahlâk, ibâdet, muâmelâtla ilgili konularını akılla tesbit edemez. Şeriatların bu tarafı, Allah tarafından vahiyle peygamberlik vazifesi verilmiş, mu’cize ile desteklenmiş kimselerin Allah’tan aldıkları bilgilerle bulunabilir. Çünkü bunlar gaybî konulardır ve gaybla ilgili alanda insan aklı zandan öte gidemez.

Nübüvvet ve fennin dünyaya bakışı: Dünyamız felsefe ve fennin gözünde Güneş etrafında orta seviyede bir gezegendir ve hadsiz yıldızlar içinde döner. Yıldızlara nisbeten küçük bir mahlûktur.

Nübüvvet bize, tevhidi, insanin mahiyetini, dünyadaki vazifesinin ayrıntılarını tanıtmıştır. 32. Sözde beşer tarihinde nübüvvet ve felsefenin düşünce tarihinde iki farklı akım oldukları ifade edilmiş ve bu birbirinden ayrı kaynakların tahlili yapılmıştır. İnsanlar tarihte ya felsefe ve aklın ya da vahyin ve nebilerin yolunu izlemiştir.

Bu iki cereyanın mahiyeti ve muhtevası gibi, semereleri ve sonuçları da farklı olmuştur. Said Nursî insanı, aileyi, cemiyetleri ve milletleri şekillendiren bu iki akımı risalelerde ele almış, her iki tercih ve seçimin müşahhas sonuçlarına dikkat çekmiştir. 

Bu meyvelerden bir kısmını şöyle ifade etmek mümkündür: İnsan, varlığını bildiği Allah’ı doğru düşünmek ve O’na uygun ibâdet yapabilmek için, ulûhiyetle ilgili hak ve doğru bilgileri almaya da muhtaçtır. Bunları da nübüvvetten öğrenir.

İnsan mutlaka, bir cemiyet içinde yaşama arzu ve ihtiyacındadır. İnsanın psikolojik ve sosyolojik yapısı; görünen ve görünmeyen duygusal tarafları onun cemiyete muhtaç olduğunu göstermektedir. Cemiyet hayatına katılan insanın karşılıklı ilişkilerinde her zaman hak ve adaleti sağlaması mümkün değildir. Kendi ihtiyaçları ve hislerinin galeyânı, onu sık sık, zulm, adaletsizlik, başkasının hakkını çiğneme gibi zâlimâne uygulamalara itebilmektedir. Hâlbûki insanın aklı gibi fıtratı da adâletten yanadır. Hukuk ve adâlet evrensel bir değerdir. İnsanlar arasındaki adâleti temin edecek, tecavüzleri önleyecek ulvî prensipleri getirenler de nebilerdir. 2

İnsan hayatını sürdürebilmek için çok farklı duygu ve kuvvelerle donatılmıştır. Akıl, öfke, şehvet, korku, sevgi, hırs, bencillik... bunlardan bir kaçıdır. İnsanın hem kendisine hem de başkalarına karşı, farklı duygular arasındaki dengeyi sağlamak, zulüm ve ve haksızlıktan korunmak için sahip olduğu akıl yeterli olmamaktadır. Nübüvvet kurumu, bütün akılların da yaratıcısı olan Allah’tan gelen prensipleri öğrettiği için, insanın iç ve dış hayatını; insanın başkalarıyla ilişkisini hakkaniyet ve adâlet dengesin üzerinde tutar. 3

Dipnotlar:

1- Ardoğan, Delillerden Temellere, 2014, s. 228. 2- Halîmî, , age. I, 147. 3- Nursî, B. Said, İşârâtü’l İ’câz, (çvr: A. Mecid Nursî) Sözler y., İstanbul, 1978, s. 24, 25, 93.

Okunma Sayısı: 1477
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı