İnsan cehaletinin esiridir. Bilmemek ve bilmediğini bilmemek de en büyük bir cehalettir.
Cehalet hiç kimsenin fıtrî yaratılıştan verilmiş bir sıfat değildir. İllâ ki çok bilenlerin, öyle gözükenlerin, hakikati hale hiç alâka duymayanların kendi elleriyle kendi başlarına belâ ettikleri ve ar etmedikleri/utanmadıkları alâmet-i farikadır. Bir tanıtma ve tanınma işareti, sıfatı, özelliğidir.
Rabbimizin hitabına büyük ve zalim bir cehalet sıfatını yüklenerek muhatap olan insan, ancak imanla, ilimle ve irfanla cehaletten kurtulabilir ve insan gibi insan olabilme yolunda gerçekçi adımlar atabilir.
Devir, zaman ve hadisat öyle bir dereceye/raddeye getirdi ki; korkulan, istenmeyen, fena olarak bilinen, eksikliğin ve noksanlığın, zalimliğin ifadesi olan cehalet baş tacı ediliyor ve bununla övünülüyor…
Cahil bilgiyi de bileni de bir kalemde siler süpürür. Çünkü cesaretin en yalancı kuvveti ve hamiyetin en riyakâr görüntüsü cehaletin ve cahillerin üzerindedir.
Doğruların ve bilenlerin dünyası, bilenlerin karşısında tamamen cahillerin elinde tutsak olduğu zamanımızda, cehalet dağlarında soğuk rüzgârlar esmektedir.
Çare ve sığınılacak liman inanç ve iman dünyasıdır. İmanın kuvveti ilmin elinde parlatılırsa cehalet karanlıkları aydınlıktan yer bulamaz ki karanlığın zalimliğini, zulmünü kussun.
Bilmenin, imanın, irfanın ve ilmin hayat bulması, canlanması cehaletin ebediyen karanlıklara gömülmesine sebep olacaktır inşallah.
Hakikat-ı hâle ve imanlı ilme, irfana her zamankinden fazla kuvvet verilmeli ve revaç gösterilmelidir.
İman, sıdk ve ümit cehalet ateşinin bir numaralı söndürücüsü ve ortadan kaldırıcısı olacaktır.