Cenab-ı Hakk’ın lütf-u keremiyle ihsan ve ikram edilen iman eğer isteyerek, bilerek, kabul edilir ve takip edilirse, kalbin içerisinde hem kavlî, hem de fiilî olacak çekirdekler olarak yerleştirilebilir ve devamlı takviye ve yenileme ile de orada muhafaza edilebilir. İmanın lezzet ve zevkleri, hazları ifade edilebilir.
İman böyle iken küfür hususî olarak ve bizzat aranılarak, isteyerek kabul edilip muhafazaya çalışılmaz. Maddî ve manevî alâmetleri ve özellikleriyle küfür, şirk, dalâlet, sefahat, fısk, fücur, günahlar insanın nefsine, şeytanın ve hisselerinde yardımıyla yapışır, biner.
Daha oradan, hevesin ve nefsi inkârların pisliğinden, bulaşmasından dolayı çıkmak istemezler, inmek istemezler, çünkü fiilleri kolaydır. Nefse hoş gelir… Nefis ve şeytan, hisler ve emeller zahiren surî lezzet ve zevklerle tatmin oldukça daha oradan çıkmak müşkülleşir. Çıkmak istese de imanın olmaması veya zayıf iman bunu zorlaştırır.
Eğer imanın verdiği lezzet, zevk ve nimetler Cenab-ı Hak tarafından devam ettirilebilir ve kula bunlar ihsan edilirse, kul bunlara makes olabilir, ayine olabilirse devam ettirilir. Vazife iman ve gerekleri olmalı. İkram ve ihsanların devamı ise Cenab-ı Hakk’ın lütfudur.
Eğer taklidi iman tahkiki imana dönüştürülebilirse lezzetin kendisinin değil de; lezzetin devam etmesinin daha önemli olduğu anlaşılır ve muvaffak olunur.
Gözümüzün önündeki veya muhatap olduğumuz lezzetler ve zevkler firakla/ ayrılıklarla iltibas olunduğundan hakikî manada lezzet ve zevk değildirler. Gerçek manadaki bakî lezzetlerin ve zevklerin visali/kavuşmasından hasıl olacak lezzetler ve zevkler hiçbir şekilde hayalen de olsa kıyasa gelmez.
Eğer en lezzetli ve zevkli nimeti elde ettiğimizde, nimeti, lezzeti ve zevki düşünemiyor, akıl edemiyorsak bütünüyle bu lezzetler, zevkler acıdır, noksandır, eksiktir, elem ve üzüntü verir.
Allah için israf etmeden, iktisad ederek, Allah’ın emir ve yasakları dahilinde eğer bir iştiha ile lezzet ve zevkler isteniyorsa doğru bir ihtiyaçtır. Ve doğru olarak yine Allah’ın lütuf ve keremi dairesinde karşılanabilmelidir.
Bizler gibi devamlı olarak nimetin devamının kesilmeyeceğini bile düşünemeyenler... Lezzetin en büyük lezzetinin, haz ve zevkinin bu zevklerin, hazların, lezzetlerin devamında olduğunu muhakkak düşünmeli, derk etmeli, idrak etmeli ve akıl etmelidir. Zaten eğer düşünememişse büyük bir hüsrandadır, büyük bir zararda ve kayıptadır.
Her karşılaştığımız lezzetin, zevkin, hazların ve tadların teceddüd / yenilerek devam ettirildiğinin muhakkak bir surette farkına varabilmeliyiz ve nankörlük etmeden lezzet-i hakikî olan imanımızla bunu iltibas ederek, birleştirerek gerçek nimetlendirici ve lezzetleri verici Cenab-ı Hakk’ı hatırlayarak, O’nu hiçbir zaman unutmamalıyız.