Zaman öyle bir zaman ki; sadece ihlaslı olmak, uhuvvet ve hamiyet sahibi olmak, şevk, aşk ve ümit sahibi olmak mümin ve muvahhid insanlar için yetmiyor.
Böyle insanların başka özelliklere sahip olmaları gerekiyor ki o kıymetli özelliklerini, hususiyetlerini kaybetmesinler.
Yukarıdaki özelliklerin sahibi insanlar haset etmeseler... “Bende olan başkasında da olsa” deseler veya “Başkalarında olan bende de olmayabilir” deseler...
İlla ki “Bende var kimsede olmasın” diyerek buhrana düşmeseler... “Cenab-ı Hakk’ın ihsanatı geniştir herkeste olsun, veren O’dur” deseler...
Güzel, mükemmel bir hususiyet, özellik, vasıf birisinde olduğu zaman; “Onda olmasın onunki benim olsun” diye kıskançlığa düşmeden, “Onda da olsun bende de olsun” dense...
“Yok yok olmaz” diyerek ve gıpta ederek “Sadece filanda var, muhakkak bende de olsun” yerine, “Filana Allah nasip etmiş, bizlere de nasip olur inşallah” dense... “Filan o insana yakışmış” dense...
Şöyle yapsak; sehavet etsek; “Allah her türlü rızkı, ikramı ve ihsanı bizlere vermiş, bizlerde olan bu bolluk, bereket herkeste de olsun” desek...
Ve şöyle bir kahramanlık, cömertlik ve kemâlât göstererek; isar özelliği göstererek “Bende göze çarpan ne kadar kemâlât ve iyilik varsa onda da olsun” desek...
Veya cûd sahibi olsak... “Bende yok ama onda olsun; iyi olur, güzel olur, yakışır, uyuşur, onu tamamlar” desek...
Gelegelsek fark makamına doğru görünmeye, yükselmeye başlasak; başkalarında bu yoksa, birileri bir şeylere muvaffak olup inayete ve ihsana mazhar olamıyorsa, onlara bir nakisiyet ve ucb olmaması için “Bende de bu makamlar ve mertebeler olmasın” diyerek; önce Rabbü’l-alemîn’in ikram ve ihsanatına, inayet ve ikramat mertebelerine, bunun neticesi olan hal ve vasıflara ulaşabilmeyi nefsî olarak arzu etsek ve istesek...
İnsan-ı kâmil olma yolunda imana ve imanın verdiği hallere girebilmeyi Cenab-ı Hak her ihlaslı, uhuvvetli, şevkli, aşklı, tesanüdlü kullarına, tevhid ehline nasip eylesin.