Hani insanoğlunun insanlığından bahsedilirken birden bire “insan bile değil...” deniyor ya!.. “Haddini, hududunu bilmiyor...” da denilebiliyor. Efendim insan olsa, öğrense, hayatı tecrübelerle ve büyük kârlı işlerle geçirse; ille de insan olmak lazım! Ve ille de haddini bilmek lazım, diyorum.
İnsan hiçbir zaman sevdiği, bağlandığı kadar sevilmez ve birileri ona bağlanmaz. Çünkü kendi elinle, dilinle, halinle, kaleminle, kelamınla; kendi ölçülerin ve kapasiten kadar kırılırsın, eğrilirsin, büğrülürsün. Sonra kendi sevginin gücüne göre kendin affeder veya görmezden gelirsin. Birde son olarak insanlar gerçekten halis ve hakikatli bir şekilde sevdiklerini, bu dünya ve ahiret bağlarıyla bağlandıklarını severler ve onları her halukârda, her şart ve anda beklerler.
İnsan, gerçekten ibadet ettim diyebilmek için, Allah’a her şeyimle, bütün varlığım ve vücudumla ibadet ettim diyebilmek için; dergah-ı ilahiyede kulluğunu, aczini, fakrini, zaafını, muhtaçlığını ve kuvvetsizliğini görüp hissedip huzur-u İlahi de, O’nun rahmet ve inayetini bekleyerek, sevgi ve hayretle, boynunu bükerek, kulluğunu göstererek, secdeye vararak muvaffak olabilmelidir.
Hizmet eri, hizmet hademesi, hizmet adamı bir yanardağ gibi olmalı; ümidiyle, aşkıyla, okumasıyla, neşr-i hakikatiyle, hayat-ı içtimaiye-yi beşeriyedeki yalçın kayalıklara mukavemet edebilmeli, karşı koyabilmelidir.
İdealist olmak, gönlü ve ruhu ve aklıyla Allah için çalışmak, okumak, yazmak, öğrenme ve öğretme aşkını lillah için gerçekleştirebilmek, ahirzaman dava adamlarının belirleyici özelliklerinden olmalıdır.
Dağ gibi büyük, sağlam ve yanardağ gibi kuvvetli, kudretli birer istinad noktası teşkil etmek ise ayrı bir marifet ve kabiliyettir.