Arkadaş!
Dünyanın üç vechi vardır:
• Birisi, ahirete bakar; çünkü onun mezraasıdır.
• İkincisi, Esma-i Hüsnaya bakar; çünkü onların mektep ve tezgâhlarıdır.
• Üçüncüsü, kasden ve bizzat kendi kendine bakar. Bu vecihle insanların hevesatına, keyiflerine ve bu fânî hayatın tekâlifine medar olur.
Nur-u imanla dünyanın evvelki iki vechine bakmak, manevî bir Cennet gibi olur. Üçüncü vecih ise dünyanın fenâ yüzüdür ki, zâtî ve ehemmiyetli bir kıymeti yoktur.
REMİZ
Arkadaş!
İnsanın vücudu, bedeni, emval-i miriyeden bir neferin elinde bulunan bir hayvan gibidir. O nefer, o hayvanı beslemeye ve hizmetinde mükellef olduğu gibi, insan da o vücudu beslemeye mükelleftir.
Aziz kardeşlerim, burada bana bu sözü söylettiren, nefsimle olan bir münakaşamdır.
Şöyle ki: Mehasiniyle mağrur olan nefsime dedim ki:
“Sen bir şeye mâlik değilsin. Nedir bu gururun?”
Dedi ki:
“Madem mâlik değilim, ben de hizmetini görmem.”
Dedim ki:
“Yahu bu sineğe bak! Gayet küçücük, zarif elleriyle kanatlarını, gözlerini siler, süpürür, her işini görür. Sen de lâakal onun kadar, vücuduna hizmet etmelisin” diye ikna ettim.
Takdis ederiz o Zatı ki, bu sineğe nezafeti ilhamen öğretir, bana da üstad yapar; ben de onun ile nefsimi ikna ve ilzam ederim.
REMİZ
İnsanı dalâletlere sürükleyen cihetlerden biri de şudur ki: İsm-i Zâhir ile ism-i Bâtın’ın hükümleri ayrı ayrı oluyor; bunları birbirine karıştırıp mercilerini kaybetmek mahzurludur.
Kezalik, kudretin levazımı ile hikmetin levazımı bir değildir; birisine ait levazımatı ötekisinden talep etmek hatadır.
Ve keza, daire-i esbabın iktizası ile daire-i itikad ve tevhidin iktizası bir değildir; onu bundan istememeli.
Ve keza, kudretin taallûkatı ayrı, vücudun cilveleri veya sair sıfâtın tecelliyatı ayrıdır; birbirine iltibas edilmemeli. Meselâ, dünyada vücudun tedricîdir, berzahî âyinelerde ânî ve def’îdir. Çünkü icad ile tecelli arasında fark vardır.
Mesnevî-i Nuriye, Katre, s. 92-94
Lûgatçe:
berzahî: Kabir ve ahiret âlemlerine ait olan.
daire-i esbab: Sebepler dairesi, sebep ve kanunların bulunduğu yer olan maddî âlem.
daire-i itikad ve tevhid: İnanç ve tevhid dairesi.
dalâlet: Hak yoldan sapma.
emval-i miriye: Mirî malları, devlete ait olan mallar.
Esma-i Hüsna: Allah’ın isimleri.
iltibas etmek: Karıştırmak.
ilzam: Susturma, cevap veremez hâle getirme.
ism-i Bâtın: Cenab-ı Hakk’ın her şeyin iç yüzünü bilen ve her şeyin gerçek yönünü var eden manasındaki ismi.
ism-i Zâhir: Cenab-ı Hakk’ın varlığının eserleriyle ve delilleriyle aşikâr ve görünür olduğunu ifade eden ismi.
lâakal: En azından, hiç olmazsa.
mâlik: Sahip.
medar: Sebep, vesile.
mehasin: Güzellikler, iyilikler.
mezraa: Tarla, ekilecek yer.
nezafet: Temizlik.
remiz: İşaret, bir manayı ifade eden veya bir manaya delâlet eden işaret ve şekil.
taallûkat: İlgiler, ilişkiler.
tedricî: Yavaş yavaş, derece derece yapılan.
tekâlif: Teklifler, vazifeler, sorumluluklar.