Cumhuriyet ve demokrat manasındaki Meşrûtiyet ve Kanun-u Esasî denilen adalet ve meşveret ve kanunda cem’-i kuvvet...
Yaşasın Kur’ân-ı Kerîm’in Kanun-u Esasîleri!
[1 Mart 1325 / 14 Mart 1909, Volkan, Sayı: 73, Sayfa: 1-2.]
Ey Mebusan!
Uzunluğu ile beraber gayet muciz bir tek cümle söyleyeceğim; dikkat ediniz. Zira, itnabında, yani uzunluğunda îcâz var.
Şöyle ki: Cumhuriyet ve demok- rat manasındaki Meşrûtiyet ve Kanun-u Esasî denilen adalet ve meşveret ve kanunda cem’-i kuvvet, bu ünvanla beraber asıl mâlik-i hakikî ve sahib-i ünvan-ı muhteşem olan ve müessir ve adalet-i mahzayı mutazammın bulunan ve nokta-i istinadımızı temin eden ve Meşrûtiyeti ve Cumhuriyeti bir esas-ı metine istinad ettiren; ve evham ve şükûk sahibini varta-i hayretten kurtaran; ve istikbal ve ahiretimizi tekeffül eden; ve menâfi-i umumiye olan hukukullahı izinsiz tasarruftan sizi tahlis eden; ve hayat-ı milliyemizi muhafaza eden; ve umum ezhanı manyetizmalandıran; ve ecânibe karşı metanetimizi ve kemâlimizi ve mevcudiyetimizi gösteren; ve sizi muaheze-i dünyeviye ve uhreviyeden kurtaran; ve maksat ve neticede ittihad-ı umûmîyi tesis eden; ve o ittihadın ruhu olan efkâr-ı âmmeyi tevlid eden; ve çürük mesâvî-i medeniyeti hudud-u hürriyet ve medeniyetimize girmekten yasak eden; ve bizi Avrupa dilenciliğinden kurtaran; ve geri kaldığımız uzun mesafe-i terakkîyi, sırr-ı i’câza binaen, bir zaman-ı kasîrde tayyettiren; ve Arap ve Turan ve İran ve Samîleri, yani beraber olanları tevhid ederek az zaman içinde bize bir büyük kıymet verdiren; ve şahs-ı manevî-i hükûmeti Müslüman gösteren; ve Kanun-u Esasînin ruhunu ve On Birinci Maddeyi muhafaza ile sizi hıns-ı yeminden (yemin bozmaktan) kurtaran; ve Avrupa’nın eski zann-ı fasidlerini tekzip eden; Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmın hâtemü’l-enbiya ve Şeriatının ebedî olduğunu tasdik ettiren; ve muharrib-i medeniyet olan ve anarşiliğe yol açan dinsizliğe karşı set çeken; ve zulmet-i tebâyün-ü efkârı ve teşettüt-ü ârâyı safha-i nurânîsiyle ortadan kaldıran; ve umum ulema ve vaizleri ittihad ve saadet-i millete ve icraat-ı hükûmeti meşrûta-i meşruaya hâdim eden; ve adalet-i mahzası merhametli olduğundan anâsır-ı gayr-i müslimeyi daha ziyade telif ve rabteden; ve en cebîn ve âmî adamı en cesur ve en has adam gibi hiss-i hakikî-i terakkî ile ve fedakârlık ve hubb-u vatanla mütehassis eden; ve hâdim-i medeniyet olan sefahet ve israfattan ve havâic-i gayr-i zaruriyeden bizi halâs eden; ve muhafaza-i ahiretle beraber imar-ı dünya etmekle sa’ye neşat veren; ve hayat-ı medeniyet olan ahlâk-ı hasene ve hissiyat-ı ulviyenin düsturlarını öğreten; ve her birinizi, ey mebuslar, elli bin kişinin takazasını, yani haklarını sizden dâvâ etmelerini, hakkınızda tebrie eden; ve sizi icma-ı ümmete küçük bir misal-i meşrû gösteren; ve hüsn-ü niyete binaen a’mâlinizi ibadet gibi ettiren; ve üç yüz milyon Müslümanın hayat-ı maneviyesine suikasttan ve cinayetten sizi tahlis eden ol Kur’ân-ı Mukaddes’in düsturları ünvanıyla gösterseniz ve hükümlerinize me’haz edinseniz ve düsturlarını tatbik etseniz, acaba bu kadar fevaid[i] ile beraber ne gibi bir şey kaybedeceksiniz? Vesselâm.
Yaşasın Kur’ân’ın kanun-u esasîleri!..
Said Nursî
Eski Said Dönemi Eserleri, s. 47