Nükte
Arkadaş!
İman, bütün eşya arasında hakikî bir uhuvveti, irtibatı, ittisali ve ittihad rabıtalarını tesis eder. Küfür ise bürudet gibi, bütün eşyayı birbirinden ayrı gösterir ve birbirine ecnebi nazarıyla baktırır. Bunun içindir ki, mü’minin ruhunda adavet, kin, vahşet yoktur; en büyük bir düşmanıyla, bir nevi kardeşliği vardır. Kâfirin ruhunda hırs, adavet olduğu gibi, nefsini iltizam ve nefsine itimadı vardır. Bu sırra binaendir ki, dünya hayatında bazen galebe kâfirlerde olur.
Ve keza, kâfir, dünyada hasenâtının mükâfatını filcümle görür; mü’min ise seyyiatının cezasını görür. Bunun için, dünya kâfire Cennet (yani ahirete nisbeten), mü’mine Cehennemdir (yani saadet-i ebediyesine nisbeten). Yoksa “Dünyada dahi, mü’min yüz derece ziyade mes’uddur” denilmiştir.
Ve keza, iman insanı ebediyete, Cennete lâyık bir cevhere kalbeder. Küfür ise ruhu, kalbi söndürür, zulmetler içinde bırakır. Çünkü iman, kabuğunun içerisindeki lübbü gösterir. Küfür ise lüb ile kabuğu tefrik etmez; kabuğu aynen lüb bilir ve insanı cevherlik derecesinden kömür derecesine indirir.
Nokta
Arkadaş!
Kalp ile ruhun hastalığı nisbetinde felsefe ilimlerine meyil ve muhabbet ziyade olur. O hastalık marazı da, ulûm-u akliyeye tevaggul etmek nisbetindedir. Demek, manevî olan hastalıklar insanları aklî ilimlere teşvik ve sevk eder; ve akliyat ile iştigal eden, emraz-ı kalbiyeye müptelâ olur.
Ve keza, dünyanın iki yüzünü gördüm:
• Bir yüzü, az çok zâhirî bir ünsiyet, bir güzelliği varsa da bâtını ve içi daimî bir vahşet ile doludur.
• İkinci yüzü, filcümle, zâhiren vahşetli ise de, bâtınen daimî bir ünsiyetle doludur.
Kur’ân-ı Azîmüşşan, nazarları ahiret ile muttasıl olan ikinci veche tevcih eder. Birinci vecih ise ahiretin zıddı olup ademle muttasıldır.
Ve keza, mümkinatın da iki vechi vardır:
• Birisi, enaniyetle vücuddur. Bu ise ademe gider ve ademe kalbolur.
• İkincisi, enaniyetin terkiyle ademdir. Bu ise Vâcibü’l-Vücud’a bakar; bir vücud kazanır. Binaenaleyh, vücud istersen, mün’adim ol ki, vücudu bulasın.
Mesnevî-i Nuriye, Katre, s. 82
LÛGATÇE:
adavet: Düşmanlık.
adem: Yokluk, hiçlik.
bâtınen: İç yüzünde.
bürudet: Soğukluk.
emraz-ı kalbiye: Kalp ile ilgili hastalıklar.
enaniyet: Benlik, bencillik, ego.
hasenat: İyilikler.
iltizam: Birinin tarafını tutma, tarafgirlik.
ittisal: Bitişme, birleşme.
kalbetmek: Bir halden diğer bir hale çevirmek, değiştirmek.
lüb: İç, öz.
muttasıl: Bitişik.
mün’adim: Yok olan, ademe ve hiçliğe giden.
rabıta: Münasebet, alâka, bağ.
seyyiat: Seyyieler, fenalıklar, kötülükler.
tevaggul: Çok uğraşma, meşgul olma.
uhuvvet: Kardeşlik.
ulûm-u akliye: Aklî ilimler, akla dayanan ilimler.
ünsiyet: Alışkanlık, ülfet, dostluk.
Vâcibü’l-Vücud: Varlığı zarurî ve zâtî olan; varlığı başkasının varlığına bağlı değil, kendinden olup ezelî ve ebedî olan Allah.
zulmet: Karanlık.