Suâl: “Bunun [Medresetüzzehra] semeratı nedir ki on, belki elli beş seneden beri bağırıyorsun.”
Cevap: İcmali, (HÂŞİYE) Kürt ve Türk ulemasının istikbalini temin; ve maarifi, Kürdistan’a medrese kapısıyla sokmak; ve Meşrutiyetin ve hürriyetin mehasinini göstermek ve ondan istifade ettirmektir.
Suâl: “İzah etsen fena olmaz.”
Cevap: Birincisi, medarisin tevhid ve ıslahı.
İkincisi: İslâmiyeti, onu paslandıran hikâyât ve İsrailiyat ve taassubât-ı bârideden kurtarmak.
Evet, İslâmiyetin şe’ni, metanet, sebat, iltizam-ı hak olan salâbet-i diniyedir. Yoksa cehilden, adem-i muhakemeden neş’et eden taassup değildir. Bence taassubun en dehşetlisi, bazı Avrupa mukallitlerinde ve dinsizlerinde bulunur ki, sathî şüphelerinde muannidâne ısrar gösteriyorlar; bürhan ile temessük eden ulemanın şe’ni değildir.
Üçüncüsü: Mehasin-i Meşrutiyeti neşir için bir kapı açmaktır. Evet, aşâirde Meşrutiyeti incitecek niyet yoktur. Fakat istihsan edilmezse istifade edilmez, o daha zarardır. Hasta, tiryakı zehr-âlûd zannetse, elbette istimal etmez.
Dördüncüsü: Maarif-i cedideyi medarise sokmak için bir tarîk ve ehl-i medresenin nefret etmeyeceği saf bir menba-ı fünun açmaktır. Zira, mükerreren söylemiştim. Fena bir tefehhüm, meş’um bir tevehhüm şimdiye kadar set çekmiştir.
Beşincisi: Yüz defa söylemişim, yine söyleyeceğim: Ehl-i medrese, ehl-i mektep, ehl-i tekkenin musalâhalarıdır; tâ, temayül ve tebâdül-ü efkârıyla lâakal maksatta ittihad eylesinler. Teessüf ile görülüyor ki; onların tebâyün-ü efkârı, ittihadı tefrik ettiği gibi, tehalüf-ü meşâribi de terakkîyi tevkif etmiştir. Zira, her biri, mesleğine taassup, başkasının mesleğine sathiyeti itibarıyla, tefrit ve ifrat ederek biri diğerini tadlil, öteki de berikini techil eyliyor.
Elhâsıl: İslâmiyet, hariçte temessül etse, bir menzili mektep, bir hücresi medrese, bir köşesi zaviye, salonu dahi mecmaü’l-küll; biri diğerinin noksanını tekmil için bir meclis-i şûrâ olarak, bir kasr-ı meşid-i nurânî timsalinde arz-ı dîdar edecektir. Ayna, kendince, güneşi temsil ettiği gibi; şu Medresetüzzehra dahi o kasr-ı İlâhîyi hâricen temsil edecektir.
HÂŞİYE: Şu Medresetüzzehra’ya dair mebahisi, Hürriyetin üçüncü senesinde nutuk suretiyle Bitlis’te, Van’da, Diyarbekir’de, daha birçok yerlerde ahaliye ders verdim. Umumen dediler: “Hakikattir, hem mümkündür.” Demek diyebilirim ki, ben bu meselede onların tercümanıyım.
Eski Said Dönemi Eserleri, Münazarat, s. 215
LÛGATÇE:
adem-i muhakeme: muhakemesizlik, düşüncesizlik, fikir yürütememek.
aşâir: aşiretler.
bürhan: delil.
iltizam-ı hak: hakka taraftarlık.
İsrailiyat: daha çok Yahudîlere ait kitaplardan nakledilen, Kur’ân ve hadisin getirmiş olduğu ölçülere uymayan hurafelerle karışık bir kısım hikâye ve haberler.
maarif: eğitim-öğretim, ilim.
medaris: medreseler.
Medresetüzzehra: Bediüzzaman’ın doğuda yapılmasını idarecilere teklif ettiği, fen ilimleriyle din ilimlerinin birlikte okunacağı üniversite.
mehasin: güzellikler, iyilikler.
salâbet-i diniye: dinini ve dinin emirlerini korumak ve tatbik etmedeki ciddiyet ve sağlamlık.
semerat: meyveler, neticeler.