Şu inkılâb-ı azîmin temel taşları sağlam gerek.
Şu Meclis-i Âlînin şahsiyet-i maneviyesi, sahip olduğu kuvvet cihetiyle, mana-yı saltanatı deruhde etmiştir. Eğer şeair-i İslâmiyeyi bizzat imtisal etmek ve ettirmekle mana-yı hilâfeti dahi vekâleten deruhde etmezse, hayat için dört şeye muhtaç, fakat an’ane-i müstemirre ile günde lâakal beş defa dine muhtaç olan şu fıtratı bozulmayan ve lehviyat-ı medeniye ile ihtiyacat-ı ruhiyesini unutmayan bu milletin hâcât-ı diniyesini Meclis tatmin etmezse, bilmecburiye, mana-yı hilâfeti tamamen kabul ettiğiniz isme ve lâfza verecek. O manayı idame etmek için, kuvveti dahi verecek. Halbuki, Meclis elinde bulunmayan ve Meclis tarîkıyla olmayan böyle bir kuvvet, inşikak-ı asâya sebebiyet verecektir. İnşikak-ı asâ ise “Allah’ın dinine ve Kur’ân’a hep birlikte sımsıkı sarılın.” (Âl-i İmran Sûresi: 103) âyetine zıttır. Zaman cemaat zamanıdır. Cemaatin ruhu olan şahs-ı manevî daha metindir. Ve tenfiz-i ahkâm-ı şer’iyeye daha ziyade muktedirdir...
Mesnevî-i Nuriye, Meclis-i Mebusana Hitap’tan (R. 1339 - M. 1923), s. 114-115
***
Beşinci Hakikat: Zaman-ı sabıkta revâbıt-ı içtima ve levazım-ı taayyüş ve fevaid-i medeniyet o kadar tekessür ve teşaub etmediğinden, bazı kalil adamların fikri devletin idaresine yarı kâfi gibi idi. Amma bu zamanda revâbıt-ı içtima o kadar tekessür etmiş ve levazım-ı taayyüş o derece taaddüd etmiş ve semerat-ı medeniyet o kadar tefennün etmiş ki, ancak yalnız kalb-i millet hükmünde olan Meclis-i Mebusan ve fikr-i ümmet makamında olan meşveret-i şer’î ve seyf ve kuvvet-i medeniyet menzilinde bulunan hürriyet-i efkâr o devleti taşıyabilir ve idare ve terbiye edebilir. Bu hakikate misal, eski hükûmet-i müstebide ve yeni hükûmet-i meşrûtadır.
E. S. D. E., Nutuk (Hürriyete Hitap), s. 96
***
Sual: “Meclis-i Mebusanda Hıristiyanlar, Yahudîler vardır. Onların reylerinin Şeriatta ne kıymeti vardır?”
Cevap: Evvelâ, meşverette hüküm ekserindir. Ekser ise Müslümandır, altmıştan fazla ulemadır. Mebus hürdür, hiçbir tesir altında olmamak gerektir. Demek hâkim İslâm’dır.
Saniyen: Saati yapmakta veyahut makineyi işletmekte, sanatkâr bir Haço ve Berham’ın reyi muteberdir; Şeriat reddetmediği gibi Meclis-i Mebusandaki mesalih-i siyasiye ve menafi-i
iktisadiye dahi ekserî bu kabîlden olduğundan, reddetmemek lâzım gelir. Amma ahkâm ve hukuk ise zaten tebeddül etmez, tatbikat ve tercihattır ki meşverete ihtiyaç gösterir. Mebusların vazifesi, o ahkâm ve hukuku sû-i istimal etmemek ve bazı kadı ve müftülerin hilelerine meydan vermemek için bazı kanunları yapmak, etrafına sur etmektir. Aslın tebdiline gitmek olamaz; gidilse, intihardır.
.......
Meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir. Yani efkâr-ı ammenizin misal-i mücessemi olan mebusan hâkimdir; hükûmet, hadim ve hizmetkârdır.
E. S. D. E., Münâzarât, s. 169-170
LÛGATÇE:
an’ane-i müstemirre: Sürüp giden, yerleşmiş gelenekler.
efkâr-ı amme: Kamuoyu.
fevaid-i medeniyet: Medeniyetin faydaları.
hükûmet-i meşrûta: Meşrûtiyet hükûmeti.
hükûmet-i müstebide: Baskıcı hükümet.
hürriyet-i efkâr: Fikir hürriyeti.
inşikak-ı asâ: İhtilâf, ikilik; birliğin bozulması; asayişin bozulması.
kalb-i millet: Milletin kalbi.
kalil: Az.
lehviyat-ı medeniye: Medeniyetin gayr-i meşru, oyun ve eğlenceleri.
levazım-ı taayyüş: Yaşamak ve geçinmek için gerekli olan şeyler.
Meclis-i Mebusan: Millet Meclisi; seçilmişlerin, milletvekillerinin meclisi.
menafi-i iktisadiye: Ekonomik menfaatler.
mesalih-i siyasiye: Siyasî fayda ve hikmetler.
revâbıt-ı içtima: Sosyal bağlar.
seyf: Kılıç.
tefennün etmek: İlim ve sanatla değişikliğe uğramak.
tekessür: Çoğalma, artma.
tenfiz-i ahkâm-ı şer’iye: Dinî hükümlerin yerine getirilmesi.
teşaub: Şubelere ayrılma.
zaman-ı sabık: Geçmiş, önceki dönem.