Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn bu Ramazan-ı Mübarekenin hürmetine, Rahmeten Li’l-âlemîn olan Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ümmetine rahmetiyle imdat eylesin, âmin.
Aziz, Sıddık Kardeşlerim!
Sizin mübarek Ramazan-ı Şerifinizi tebrik ediyoruz. Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn bu Ramazan-ı Mübarekenin hürmetine, Rahmeten Li’l-âlemîn olan Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ümmetine rahmetiyle imdat eylesin, âmin. Âsâr-ı gadab-ı İlâhî olan âfât ve dalâletlerden muhafaza eylesin, âmin. Ve Risale-i Nur Şakirdlerini neşr-i envar-ı Kur’âniyede muvaffak eylesin, âmin.
Kastamonu Lâhikası, 103. mektup, s. 162
***
RAMAZAN RİSALESİ’NDEN:
İkinci Risale olan İkinci Kısım Ramazan-ı Şerife dairdir.
Birinci Kısmın âhirinde şeair-i İslâmiyeden bir nebze bahsedildiğinden, şeairin içinde en parlak ve muhteşem olan Ramazan-ı Şerife dair olan bu İkinci Kısımda, bir kısım hikmetleri zikredilecektir.
Bu İkinci Kısım, Ramazan-ı Şerifin pek çok hikmetlerinden dokuz hikmeti beyan eden Dokuz Nüktedir.
“O Ramazan ayı ki insanlara doğru yolu gösteren, apaçık delillerini taşıyan ve hak ile bâtılın arasını ayıran Kur’ân, o ayda indirilmiştir.” [Bakara Sûresi: 185.]
Birinci Nükte
Ramazan-ı Şerifteki savm, İslâmiyetin erkân-ı hamsesinin birincilerindendir. Hem şeair-i İslâmiyenin a’zamlarındandır.
İşte Ramazan-ı Şerifteki orucun çok hikmetleri, hem Cenab-ı Hakk’ın rububiyetine, hem insanın hayat-ı içtimaiyesine, hem hayat-ı şahsiyesine, hem nefsin terbiyesine, hem niam-ı İlâhiyenin şükrüne bakar hikmetleri var.
Cenab-ı Hakk’ın rububiyeti noktasında orucun çok hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki:
Cenab-ı Hak, zemin yüzünü bir sofra-i nimet suretinde halk ettiği ve bütün enva-ı nimeti o sofrada, “min haysü lâ yahtesib” [Umulmadık yerlerden. (Talâk Sûresi: 3.)] bir tarzda o sofraya dizdiği cihetle, kemâl-i rububiyetini ve rahmaniyet ve rahîmiyetini o vaziyetle ifade ediyor. İnsanlar, gaflet perdesi altında ve esbab dairesinde, o vaziyetin ifade ettiği hakikati tam göremiyor, bazen unutuyor.
Ramazan-ı Şerifte ise ehl-i iman birden muntazam bir ordu hükmüne geçer. Sultan-ı Ezelî’nin ziyafetine dâvet edilmiş bir surette akşama yakın “Buyurunuz” emrini bekliyorlar gibi bir tavr-ı ubudiyetkârâne göstermeleri, o şefkatli ve haşmetli ve külliyetli rahmaniyete karşı vüs’atli ve azametli ve intizamlı bir ubudiyetle mukabele ediyorlar. Acaba böyle ulvî ubudiyete ve şeref-i keramete iştirak etmeyen insanlar, insan ismine lâyık mıdırlar?
Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektub, s. 470-71
Lûgatçe:
âfât: Afetler, belâlar.
ahir: Son.
âsâr-ı gadab-ı İlâhî: Allah’ın gazap eserleri, fiilleri.
a’zam: En büyük.
enva-i nimet: Nimet çeşitleri, türleri.
erkân-ı hamse: Beş esas, şart.
esbab dairesi: Sebepler dairesi.
halk etme: Yaratma.
hayat-ı içtimaiye: Sosyal hayat, toplum hayatı.
hayat-ı şahsiye: Özel, kişisel hayat.
kemâl-i Rububiyet: Rububiyetin mükemmelliği.
neşr-i envar-ı Kur’âniye: Kur’ân nurlarını yaymak.
niam-ı İlâhiye: Cenab-ı Hakk’ın nimetleri.
rahîmiyet: Allah’ın her bir varlıkta tecelli edip görünen merhamet ediciliği.
rahmaniyet: Cenab-ı Hakk’ın kullarını beslemesi, koruması ve merhamet etmesi vasfı.
Rahmeten Li’l-âlemîn: Âlemler için rahmet.
rububiyet: Cenab-ı Allah’ın her zaman, her mahlûka muhtaç olduğu şeyleri vermesi, terbiye, tedbir ve malikiyeti ve besleyiciliği.
savm: Oruç.
sofra-i nimet: Nimet sofrası.
Sultan-ı Ezelî: Kudret, kuvvet ve hükümranlığının başlangıcı olmayan Allah.
şeair-i İslâmiye: İslâma sembol olmuş iş ve ibadetler.
şeref-i keramet: Bağış ve ikram şerefi.
tavr-ı ubudiyetkârâne: Kulluğa yakışır tavır.
ubudiyet: Kulluk, itaat, bağlılık.
vüs’atli: Geniş.