İman ve Küfür Muvazeneleri - page 179

fehmini teshil edecek bir mukaddime beyan ederiz. Şöy-
le ki:
“ene,” künuz-i mahfiye olan esma-i İlâhiyenin anahta-
rı olduğu gibi, kâinatın tılsım-ı muğlâkının dahi anahtarı
olarak bir muamma-i müşkülküşadır, bir tılsım-ı hayretfe-
zadır. o “ene,” mahiyetinin bilinmesiyle, o garip muam-
ma, o acip tılsım olan “ene” açılır ve kâinat tılsımını ve
âlem-i vücubun künuzunu dahi açar.
Şu meseleye dair Şemme isminde bir risale-i Arabi-
yemde şöyle bahsetmişiz ki:
Âlemin miftahı insanın elindedir ve nefsine takılmıştır.
kâinat kapıları zahiren açık görünürken, hakikaten ka-
palıdır. Cenab-ı Hak, emanet cihetiyle insana “ene” na-
mında öyle bir miftah vermiş ki, âlemin bütün kapılarını
açar; ve öyle tılsımlı bir “enaniyet” vermiş ki, Hallâk-ı
kâinatın künuz-i mahfiyesini onun ile keşfeder. Fakat
“ene” kendisi de gayet muğlâk bir muamma ve açılması
müşkül bir tılsımdır. eğer onun hakikî mahiyeti ve sırr-ı
hilkati bilinse, kendisi açıldığı gibi, kâinat dahi açılır.
Şöyle ki:
sâni-i Hakîm, insanın eline, emanet olarak, rububiye-
tinin sıfât ve şuunatının hakikatlerini gösterecek, tanıttı-
racak, işarat ve numuneleri cami bir “ene” vermiştir; tâ
ki, o “ene” bir vahid-i kıyasî olup, evsaf-ı rububiyet ve şu-
unat-ı ulûhiyet bilinsin. Fakat vahid-i kıyasî, bir mevcud-i
hakikî olmak lâzım değil. Belki, hendesedeki farazî hat-
lar gibi, farz ve tevehhümle bir vahid-i kıyasî teşkil edile-
bilir. İlim ve tahakkukla hakikî vücudu lâzım değildir.
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 179 |
o
TuzunCu
S
öz
mevcud
-i
hakikî:
gerçek varlık.
miftah:
anahtar.
muamma:
anlaşılması ve çözül-
mesi güç olan sır; görünmeyen,
gizli sır.
muamma-i müşkülküşa:
anlaşıl-
ması zor olan bilmece.
muğlâk:
kapalı.
mukaddime:
başlangıç.
müşkül:
zor.
nam:
isim.
nefis:
insanın bedensel varlığı, öz
benliği, kendisi.
numune:
örnek.
risale-i arabiye:
Arapça küçük
broşür, mektup.
rububiyet:
Allah’ın yaratması, ya-
şatması ve terbiye etmesi.
sâni-i Hakîm:
her şeyi hikmetle
ve sanatla yaratan Allah.
sıfât:
vasıflar, özellikler.
sırr-ı hilkat:
yaratılış amacı ve sırrı.
Şemme:
Üstat Bediüzzaman’ın bir
eseri.
şuunat:
emirler, kasıtlar, talepler.
şuunat-ı ulûhiyet:
Allah’ın yüceli-
ğinin, büyüklüğünün tezahürü
olan emir ve fiilleri.
tahakkuk:
gerçekleşme.
teshil:
kolaylık.
tevehhüm:
zannetmek, var say-
mak.
tılsım:
sır, gizem.
tılsım-ı hayretfeza:
hayret verici
sır.
tılsım-ı muğlâk:
anlaşılması zor
olan sırlar, gizemler.
vahid-i kıyasî:
ölçü birimi.
vücut:
varlık.
zahiren:
görünüşte.
acip:
hayret veren, şaşırtan.
âlem:
varlıkları içine alan dün-
ya; varlıkların bulunduğu or-
tam.
âlem-i vücup:
Allah’ın zatı,
isimleri ve sıfatlarını ifade
eden âlem.
beyan:
açıklama, izah etme.
cami:
kapsayan.
Cenab-ı Hak:
her şeyin haki-
katinin kaynağı olan yüce zat.
Allah.
cihet:
yön.
emanet:
başka varlıkların
yüklenmekten çekindiği, fakat
insanın yüklendiği İlâhî görev-
ler.
enaniyet:
benlik taslama.
ene:
ben, benlik; benlik duy-
gusu.
esma-i ilâhiye:
Allah’ın güzel
isimleri.
evsaf-ı rububiyet:
yüce Al-
lah’ın mahlûkatı yaratma, ya-
şatma, terbiye etme gibi vasıf-
ları.
farazî:
hayalî, var sayılan.
farz etme:
var sayma.
fehim:
anlama ve kavrama.
hakikat:
gerçek.
hakikî:
gerçek.
Hallâk-ı kâinat:
Kâinatın Ya-
ratıcısı.
hat:
çizgiler.
hendese:
geometri.
işarat:
alâmetler, işaretler.
kâinat:
evren, tüm yaratılmış-
lar.
keşfetmek:
açmak, ortaya çı-
karmak.
künuz:
hazineler.
künuz
-i
mahfiye:
gizli hazine-
ler.
mahiyet:
bir şeyin hakikati,
gerçeği.
1...,169,170,171,172,173,174,175,176,177,178 180,181,182,183,184,185,186,187,188,189,...412
Powered by FlippingBook