Lem'alar - page 1063

lisan-ı hâl ve lisan-ı kàl ile
(1)
Én
æo
Ñ°r
ùn
M
’yı kimler söylü-
yor?” diye emredince, bütün nebatat ve hayvanatın li-
san-ı hâl ile
(2)
o
?«/
cn
ƒr
dG n
ºr
©p
fn
h !G Én
æo
Ñ°r
ùn
M
’in manasını yâd
ettiklerini gördüğünü ve kudretin azamet ve haşmeti-
ni mevcudatta nasıl temaşa ettiğini ifade etmiştir.
Dördüncü Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye
: kendi vü-
cudu, belki bütün mahlûkatın vücutları ademe gidi-
yor diye elîm bir endişede iken, yine bu ayet-i has-
biyeye müracaat ettiğini ve iman dürbünü ile
baktığında, ölümün firak değil, visal olduğunu, bir
tebdil-i mekân ve bâkî bir meyvenin sümbüllenmesi
olduğunu beyan etmiştir.
Beşinci Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye
: Hayatın ça-
buk sönmesi teellümüne karşı, ayet-i hasbiyeden al-
dığı imdat ile der: “Hayat, zat-ı Hayy-ı kayyum’a
baktıkça ve iman dahi hayata hayat ve ruh oldukça
beka bulur.” Hem bâkî meyveler verdiği için, öm-
rün kısalığına ve uzunluğuna bakılmayacağını izah
etmiştir.
ölü olmayanlar veya diri olmak isteyenler, haya-
tın mahiyetini ve hakikatini anlamayı arzu edenler,
dördüncü Şuadaki bu mertebelerin dört meselesine
baksınlar, dirilsinler.
Altıncı Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye
: daimî tahri-
batçı olan zeval ve fenâ ve mütemadiyen ayırıcı
olan ölüm ve adem, dehşetli bir surette bu güzel
dünyayı ve bu güzel mahlûkatı hırpaladığını, parça
Lem’aLar | 1063 |
f
iHriST
iman:
Allah’a inanma, inanç, iti-
kat.
intisab-ı imanî:
iman ederek bağ-
lanmak.
intisap etmek:
bağlanmak.
itminan:
emin olma, kesin olarak
bilme; tatmin olmuşluk.
izah etmek:
açıklamak, anlatmak.
kabza-i tasarruf:
idare eli.
Kadîr-i mutlak:
sonsuz kudret sa-
hibi, her şeye gücü yeten Allah.
kudret:
güç, kuvvet.
lisan-ı hâl:
bir şeyin duruşu ve gö-
rünüşü ile bir mana ifade etmesi,
hâl dili.
mahiyet:
bir şeyin aslı, iç yüzü,
esası; nitelik, özellik.
mahlûkat:
yaratıklar, yaratılmış-
lar.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
mertebe-i Nuriye-i Hasbiye:
“has-
bünallahü ve ni’me’l-vekîl” ayeti-
nin nurunun mertebeleri, derece-
leri.
mesele:
önemli konu.
mevcudat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, varlıklar.
müracaat etmek:
başvurmak.
mürekkep:
meydana gelmiş, oluş-
muş.
mütemadiyen:
devamlı şekilde,
sürekli olarak
namzet:
aday.
nebatat:
bitkiler.
netice-i fıtrat:
yaratılışın neticesi
ve gayesi.
saadet:
mutluluk.
Sultan:
her şeyi hâkimiyeti altında
bulunduran, tüm kâinatı idare
eden, kudret ve saltanat sahibi
olan Allah.
suret:
şekil, biçim, tarz.
şua:
bir ışık kaynağından uzanan
ışık demeti.
tahakkuk:
gerçekleşme, mey-
dana gelme.
tahribat:
yıkıp bozmalar.
tebdil-i mekân:
yer değiştirme,
yer değişikliği.
teellüm:
üzülme, üzüntü duyma,
kederlenme.
temaşa:
hoşlanarak bakmak, sey-
retmek.
vesika:
dayanılacak, güvenilecek
sağlam delil, belge.
visal:
kavuşma.
vücut:
beden; varlık.
yâd etmek:
anmak, hatırlamak.
Zat-ı Hayy-ı Kayyum:
başlangıcı
olmaksızın var olan, yarattıklarını
ayakta, varlık âleminde tutan ve
gerçek hayat sahibi olan Zat, Al-
lah.
zeval:
sona erme, yok olma.
adem:
yokluk, hiçlik.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cüm-
lesi.
ayet-i hasbiye:
“hasbünallahü
ve ni’me’l-vekîl” ayeti, “Allah
bize yeter o ne güzel vekildir”
mealindeki ayet.
azamet:
büyüklük.
bâkî:
yok olmayan, sürekli ve
kalıcı olan, sonsuz.
beka:
varlığını devam ettirme,
devamlılık, sonsuzluk.
beyan etme:
açıklama, an-
latma.
daimî:
devamlı.
ebedî:
sonsuz, sonsuza kadar
devam eden.
elîm:
acı veren, üzücü.
fenâ:
yokluk, yok olma, son
bulma, ölümlülük.
firak:
ayrılık.
gaye-i hayal:
hayal edilen
gaye; varılması hayal edilen
nokta.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
harekât:
hareketler.
haşmet:
büyüklük, heybet.
hayvanat:
hayvanlar.
hedef-i ruh:
ruhun ulaşmak
istediği hedef.
ifade etmek:
anlatmak.
iktidar-ı imanî:
imandan ge-
len güç, kuvvet.
1.
Allah bize yeter. (Âl-i İmran Suresi: 173.)
2.
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmran Suresi: 173.)
1...,1053,1054,1055,1056,1057,1058,1059,1060,1061,1062 1064,1065,1066,1067,1068,1069,1070,1071,1072,1073,...1406
Powered by FlippingBook