Lem'alar - page 274

(2)
/
? p
ór
ª n
ëp
H o
íp
q
Ñ°n
ù o
j s
’p
G m
Ar
?n
T r
øp
e r
¿p
Gn
h@
(1)
o
¬n
fÉ n
ër
Ñ°o
S /
¬p
ªr
°SÉp
H
(3)
o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h$G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
º o
µ
r
«n
?n
Y o
? n
Ó°s
ùdn
G
Aziz, Sıddık Senirkentli Kardeşlerim İbrahim, Şükrü,
Hafız Bekir, Hafız Hüseyin, Hafız Recep Efendiler,
Hafız tevfik ile gönderdiğiniz üç meseleye mülhitler es-
kiden beri ilişiyorlar.
B
İrİNCİSİ
:
(4)
m
án
Äp
ªn
M m
ør
«n
Y ? /
a o
Üo
ôr
¨n
J Én
gn
ón
Ln
h ¢p
ùr
ªs
°ûdG n
Üp
ôr
¨n
e n
? n
?n
H Gn
Pp
G »
s
à`n
M
Ayetin ifade ettiği zahir manasına göre, “
Güneşin ha-
raretli ve çamurlu bir çeşme suyunda gurup ettiğini gör-
müş
” diyor.
İ
KİNCİSİ
:
sedd-i zülkarneyn nerededir?
ü
ÇüNCüSü
:
Ahirzamanda Hazret-i İsa’nın (
As
) gelece-
ğine
(5)
ve deccali öldüreceğine dairdir.
Bu suallerin cevapları uzundur. Yalnız muhtasar bir işa-
retle deriz ki:
Âyât-ı kur’âniye, üslûb-i Arabiye üzerine ve zahir na-
zara göre umumun anlayacağı bir tarzda ifade ettiği için,
çok defa teşbih ve temsil suretinde beyan ediyor.
İşte,
(6)
m
án
Äp
ªn
M m
ør
«n
Y ? /
a o
Üo
ôr
¨n
J
Yani, güneşin, hararetli ve
çamurlu bir çeşme gibi görünen Bahr-i Muhit-i garbînin
ahirzaman:
dünyanın son zama-
nı, kıyamete yakın son devresi.
ayat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın ayet-
leri.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
aziz:
muhterem, değerli.
Bahr-i muhit-i Garbî:
Atlas Okya-
nusu.
beyan etme:
anlatma, izah etme,
açıklama.
dair:
alâkalı, ait.
deccal:
kıyamet zamanına yakın
meydana çıkarak fitne ve fesada
sebep olacağı, İslâmî şeairi tahrip
edeceği, tarihte görülmemiş zu-
lümleri nifakla aldatarak yapaca-
ğı Hadis-i şeriflerde belirtilmiş ya-
lancı ve zararlı şahıs.
gurup:
batma, batış.
hararet:
sıcaklık.
ifade:
anlatma, söyleme.
işaret:
nişan, alâmet.
mana:
anlam.
mesele:
önemli konu.
muhtasar:
kısa, özet.
mülhit:
İslâm dininden ayrılan, Al-
lah’a ve dine inanmayan, dinsiz.
nazar:
bakış.
Sedd-i Zülkarneyn:
Zülkarneyn’in
Ye’cüc ve Me’cüc kavminden ko-
runmak isteyenler için yaptırdığı
çok büyük ve sağlam set, kale.
sıddık:
çok doğru, çok dürüst, hak-
kı ve hakikati tereddütsüz kabul-
lenen.
sual:
soru.
suret:
biçim, tarz.
tarz:
biçim, şekil.
temsil:
benzetme, misal getirme.
tenzih:
Allah’ı şanına uygun olma-
yan şeylerden, her türlü eksik
ve noksandan uzak ve yüce
tutma.
teşbih:
aralarında maddî ve-
ya manevî bir münasebet bu-
lunan iki şeyi birbirine benzet-
me sanatı.
umum:
bütün.
üslûb-i arabiye:
Arabca ifade
tarzı.
zahir:
görünürdeki.
1.
Allah’ın adıyla Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı ve rahmeti ve bereketi üzerine olsun.
4.
Nihayet gün batısına vardı ve güneşin hararetli ve çamurlu bir çeşme suyunda gurup etti-
ğini gördü. (Kehf Suresi: 86.)
5.
Bkz. Müslim, Fiten: 110; Tirmizî, Fiten: 59, 62; EbuDavud, Melâhim: 14; İbniMâce, Fiten: 33;
Müsned, 3:420, 4:181, 226, 390, 6:75.
6.
Hararetli ve çamurlu bir çeşme suyunda battığını gördü. (Kehf Suresi: 86.)
o
n
a
lTıncı
l
em
a
| 274 | Lem’aLar
1...,264,265,266,267,268,269,270,271,272,273 275,276,277,278,279,280,281,282,283,284,...1406
Powered by FlippingBook